İnsanlar korkuyor

Ekonominin temelini ‘’güven’’ oluşturur. Güven kaybolduğunda doğaldır ki korku başlar. Korku iklimi geldiğinde ilk kaçacak olan sermayedir. Artık gerisi çorap söküğü gibi gelir. İşler kötüleştikçe kaçış hızlanır; kaçış hızlandıkça işler kötüleşir. Bu kısır döngü böyle sürer gider.

Yerli ya da yabancı sermaye fark etmez; ikisi de kaçar. Genelde yerli ve yabancı sermayenin olaylar karşısında davranışı aynıdır. İşletmeler kriz anlarında önlemler almaya başlar. Üretimi en az seviyeye düşürürler, arkasından işçi çıkarılır. Yeni yatırım yapılmaz. Harcamalar en düşük düzeyde tutulmaya çalışılır. Para saklanır, piyasadan çekilir. Durgunluk başlar.

En kötüsü de kriz derinleştikçe bankalardaki mevduatlar azalır. Bankalardaki mevduat kaçarsa asıl kriz başlar ve en korkuncu da budur.

Korku artık elle tutulur gözle görülür hale geldi. İnsanlar tedirginliklerini sürekli dile getirir oldu. Üç beş kişi bir araya geldiğinde konuşulan tek konu bu korku artık.

Sürekli çiftçilerle birlikteyim. Panik halinde ‘’ ya ürettiklerimiz satılmazsa’’ diye soruyorlar birbirlerine. Sonraki konu da en baştan belli; akaryakıt fiyatları. İnsanlar neredeyse kıpırdayamaz hale geldi.

Bu sene ekilen toprakların yarısı boş kaldı. İnsanların gücü yetmedi domates, biber ekmeye. Gübre fiyatları, mazot fiyatları, fide fiyatları alt alta sıralanıp toplanınca insanların ya gözü korktu ya da para bulamadı. Alın size bir kısır döngü daha. Masrafların ağırlığından toprakların yarısı ekilmez; ürün az olunca fiyat artar.

Büyük şehirlerde kilosunu on beş ya da yirmi liraya aldığınız kirazı çiftçi beş liraya satıyor. Yevmiyeler iki yüz elli lira. Bir insan bütün gün çalışsa elli bilemediniz altmış kilo kriz toplayabiliyor. Sonuçta artık toplanan ürün işçiliği bile karşılamıyor. İnsanlar kirazları ağaçlarda bırakıyor artık. Bu çarpık düzen devam ettikçe şehirdeki insanlar yüksek fiyatlar nedeniyle gıda maddelerini alamazken çiftçi kendisine dayatılan düşük fiyatlar nedeniyle iflasın eşiğine geldi.

Peki şu soruyu kendinize sorar mısınız; acaba beş liraya çiftçiden alınan ve tüketiciye yirmi liraya satılan üründen elde edilen on beş lira kârı kimler paylaşıyor?

Galiba hepimizin bir soru daha sormamız gerekiyor; acaba nüfusu seksen beş milyon olan Türkiye’de kaç tane kabzımal ve kaç tane market sahibi var?

Sorular bitmiyor; acaba seksen beş milyon insan kabzımallara, aracılara, market sahiplerine kurban mı ediliyor?

Mutsuz insanlar diyarına dönüştü sevgili ülkem. Çaresizlik hissi ve belirsizlik herkesi zehirliyor.

Edip Cansever’in dizeleri dönüyor aklımda durmadan;

                        ‘’Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar

   Ve dağılmış pazar yerlerine memleket

                                       Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile’’

 On dört yaşındaki çocuklar gelecek kaygısı çekmeye başladı. Korkuyorlar. İşsiz kalmaktan, aç kalmaktan, ezilmekten, torpillilerin haklarını yiyeceğinden korkuyorlar. Çocuklarımızın hakkını nasıl öderiz bilmiyorum.

Hepsi birden büyüdü. Yaşları on dört, on beş ama ruhları şimdiden yaralandı ve yaşlandı.