Sarı taşın kutsal şiiri: SAVUR

İlçede farklı din, meshep ve inançların yanı sıra; farklı dillerin konuşulduğu zengin bir doku oluşturduğu için, inanç turizmi açısından canlılık gösteriyor. Çevresi duvarla çevrilmiş aynı gömütlük içerinde; Müslüman, Süryani, Protestan ve Yezidi halkların mezarları ve dua yerleri yan yanadır. Bölgede barış ve huzur içinde, kardeşçe ve dostça, birlikte yaşayan farklı ırk ve inançtan olan halklara en örnek gösterilecek yerdir Savur… Bölgede hala süren su, toprak ve petrol savaşı, terör ve töre gibi bazı iç ve dış kirli oyunları yok sayarsak…

Akkavak başta olmak üzere, ceviz, sebzecilik, buğday, arpa ve dokumacılık üretimi ve ticareti, ilçenin önde gelen gelir kaynağı. Eskiden Mardin-Midyat-Cizre ipek-kervan yolları üzerinde bulunması nedeniyle ticaretin yoğun olduğu Savur’da, günümüzde bu etkinlik görülmemektedir. Ticaret ilçenin tek caddesi üzerinde yer alan dükkanlarda sürdürülmektedir. Ticaret ve  turizm potansiyeli olan ilçede otel bulunmamakta. Konuksever Savurlular, geniş ve çok odalı evlerinde sizi sokakta koymazlar. Hele hiç aç kalmazsınız. Cadde üzerindeki çayhanelerde buğulu sıcak bir çay içer ve bahçe arası yollardan giderken, ısrarla size sunulan meyve ve sebzelerin tadına bakarsınız. Ya da, bir ağaç gölgesinde ailece et yiyen bir yoldan geçiyorsanız, o bereketli sofraya oturmak zorundasınız.         

     

İçkili alemcilerin keyfi ise bir başkadır Savur’da. Bölgenin tanınmış sanatçısı Şeyhmus Daş’ın kendi güfte ve besteleri dillerden düşmez: “Köylüsü uğramaz oldu / Alış veriş zaten durdu / Kahveleri işsiz doldu / Fakir şimdi Yeşil Savur..” Havuz başı aşığı Nemci Ayaz alır cümbüşü eline, Savur’da yaşanmış bir aşk için yanık yanık uzun hava ünler : “Kalkın çıkın bakın pamuk yeşerdi / O bütün kızların en güzeliydi / Aman aman söylemeyin / Suat öldü demeyin.”           

Tarihi ve doğal dokusu kadar folklorik zenginliği ve mutfak kültürü de bereketlidir Savur’un. Savur’da tüm konukseverliğini sergileyen ve bize her sofrada farklı ve birbirinden leziz yemekler sunan, ilçenin en köklü eşrafından ve Peygamber Hz. Muhammed soyundan(seyit) Hacıbeyoğlu Ailesi, geleneksel Savur yemeklerini şöyle sıraladı: Kaburga dolması, makrube(patlıcanlı pilav), ikrebet(haşlanmış içli köfte), kabak dizme, meftune, kibe, mumbar dolması, şehriyeli bulgur pilavı, cevizli kebap, şarap ya da ayran…             

Savur’un en köklü ailesi hiç kuşkusuz Seyit geleneğinin mirasçılarıdır. Aralarında, ünlü işadamı Zeynel Abidin Erdem’in de bulunduğu Seyitlik bağının soy ağacı, taa Hz. Hüseyin’e dayanıyor… Bağdat kökenli bu soylu ailenin, yörede onuruna düşkünlüğünü anlatan pek çok olay ve efsane var.

                 

Savur’un en ilginç özelliklerinden biri de hiç kuşkusuz kına gecesi ve düğün törenleridir. Gençlerin birbirlerini beğenmesi ve defter göndererek kız istemeyle gelişen evlenme töreni, gece lüks lambası ile kız evine giden atlılar, kız evinde sunulan ikramla karşılanır. Önce nişan ardından da düğün tarihleri tespit edilir. Düğünler genelde güzün hasat sonu yapılır. Salı günü başlayan düğün törenleri davul zurna eşliğinde Rabab denilen gösterilerle sürer. Damlarda ya da alanlarda (Şafi inancı gereği, kadın erkek el el dokununca abdest bozulmasına karşın, kadın-erkek el ele tutuşup “Renge Reng” denilen halay çekilerek süren düğünde, Çarşamba gecesi kına yakılır. Kına gecesi Rami denilen tepsiye para toplanır. Damat ve arkadaşları “hay ley hınne” türküsü söyleyerek eğlenirler. Ertesi gün “Paşive” denen yemek yenir. Şafak sökmeden damadın evi önünde arkadaşları “Toruno” adı verilen Arapça türkü söyleyerek damadı uyandırırlar. Damadın yıkanması ardından, genç kızlarda gelini hazırlarlar. Kız ve erkek tarafında çerez parası vermeyenler falakaya yatırılır. Pazar gününe kadar süren düğün töreni, zihaf gecesiyle son bulur. Genç gelin ve damada, mutlu bir gelecek için yol gösterilir ve dua edilir. Genelde tek evlilik vardır.  

Devamı haftaya…