Eğer siyasetten anladığımı söylersem. İnanınız ki, kuyruklu yalan söylüyorumdur. Gerekli oldu da, siyasetçilerin bir birlerine iltifat teşbihlerini bir araya getirirken, türlü sözlüklere de baktım. İşte onlardan biri “sürtük”tü.
Sözlükten sözlüğe sürtükleri süzerken, dilime Şarkışlalı Agahî'nin sürmeli cinaslı şiiri, sürtülüp kaldı.
Bazı yazılarımda cinas sanatına örnek verdiğim bu şiirin bütününü yazayım da görünüz sürme sözcüğü kaç anlamda kullanılırmış.
Seher vakti çaldım yarim kapısın
Baktım yarin kapıları sürmeli
Boş bulmadım ortağının yapısın
Çıkageldi bir gözleri sürmeli.
Açtırıp kapıyı girdim içeri
Aklımı başımdan aldı bir peri
Dedim sende buldum halis gevheri
Dedi seni bir mihenge sürmeli.
Dedim hiç yapı yok senin yapında
Oynanılmaz urganında ipinde
Ölene dek bekleyim mi kapında
Dedi yok yok seni burdan sürmeli.
Dedim ki ne kadar yüzümden bezdin
Etim kebap edip derimi yüzdün
Aşık katletmeye silah mı düzdün
Martin ile mavzer bir de sürmeli.
Şu kevn ü mekânı tuttu ışığın
Nöbetin bekleyen alır keşiğin
Beklemeli o sultanın eşiğin
Günde yüz bin kere yüzler sürmeli
AGÂHÎ karıştır kanı yaş ile
Hak bulunmaz hayal ile düş ile
Yetemen menzile bu gidiş ile
Hemen aşk atma binip sürmeli
Sürme sözcüğü böyle ama, “sürtme” sözcüğünden nasıl bir şiir çıkar? Bana ne? Ben şair değilim, şair olanlar düşünsün.
Gelelim Agahî’ye:
Bir şiirinde şu bilgiyi veriyor:
“…..
Dert satan var ise benim alıcı
Gelsin beni bulsun dert emleyici
Vilayetim Sivas Köyüm Kılıççı
Mahlasım Âgâhî ismim Veli’dir”
“Ozanların İzinde” belgeseli için Agahî’nin izini Şarkışla’nın Kılıçcı köyünde sürmüştüm. Yazımın sonuna bir video koyacağım. İsteyen ve 17 dakika zamanı olan seyrediversin.
Agâhî, Arapkir Mestmur, yeni adıyla Taşdelen köyünden Şarkışla'ya göç eden aileden çevrede Moroz Kahya olarak tanınan Hamza Kahya'nın oğlu olarak 1871 yılında Kılıççı köyünde doğdu. Bazı anlatıları göre ailesinin ilk yerleştiği Şarkışla’nın Fakılı köyünde doğmuş, daha sonra bu köye Osmanlı Rus savaşı sonrası göçlerle gelen Karslılar bu köye yerleşince, onlar da Kılıççı köyüne gitmişlerdi. Asıl adı Veliyüddin'di. Hassas bünyeli, sessiz ve içe kapalı bir çocuktu. Köyün ileri gelenlerinden ders aldı. Delikanlılık döneminde Hardal Köyünden İsmail Hakkı Baba'nın postnişinlerinden Kerem Ali Baba'nın müridi olarak Aşık Vacit’le tanıştı ve arkadaşlık etti.
Burada Âşık Vacit ile yaptığı bir atışmadan örnek vereyim:
Vâcid
Gülüm sana kimler verdi bu hâli
Tazimli niyazlar nereden sana
Mevlanın aşkına heber ver bana
Bu şive bu nazlar nereden sana
Agâhî
Ser-gerdân dünyadan bî-haber idim
Bu sevdayı verdi yaradan bana
Vardım bir kâmilin dârına durdum
Bu hikmet bu hâller oradan bana
Vâcid
Cemalini gördüm ben oldum hayran
Yüzünde arş u kürs oluyor seyran
İncil Tevrat mıdır yazıyor Kur’ân
Yapuşuben diller nereden sana
Agâhî
Gönül bir kâmilden el etek tuttu
Cemalinden cemaline nur kattı
İncil Tevrat Zebur Kur’ân okuttu
Bir yer gösterdiler sıradan bana
Vâcid
Velî’sin pek büyük kemâl edersin
Gâhi celâl gâhi cemâl edersin
Düşmana hakkını helâl edersin
Bu âdil ihsanlar nereden sana
Agâhî
Vâcid’sin vücûda getirdin beni
Bu hikmetler senden ey canım canı
Sensiz bulamadım zât-ı Sübhânı
Sensin yazı güzü bir eden bana
Vâcid:
Derviş Vâcid bulamadın sen gibi
Yârim sen de bulamazsın ben gibi
Gönül bahçesinde bülbüller gibi
Ya bu hûb âvazlar nereden sana
Agâhî
Veli’yem kulunam kapuna geldim
Hayli dem aradım çok şükür buldum
Balım Sultan kızlarına kul oldum
Nasibim dergah-ı küreden bana
Uzun süre Vacit’le gezen ve birçok atışmalar yapan Agâhî, bir ara Alakilise'deki Alevi dedeleri ile dostluk kurdu.
Babası ölünce bütün işler kendisine kaldı. Ancak o köyden ve çiftçilikten hoşlanmıyordu. Başka iş ararken, eline eski Sivas, o zaman ise Beyrut Valisi olan Halil Paşa'ya verilmek üzere bir mektup tutuşturdular.
Halil Paşa ile görüşmesini ve başından neler geçtiğini yarınki yazımda anlatacağım.