Ramazan bereket ayıdır derler; bazılarının daha da bereketli oluyor. Ramazan ayını fırsat bilip ceplerini dolduruyorlar…

Ramazan ayını fırsata çeviren marketlerden veya fahiş zam yapanlardan bahsetmiyorum.

Özellikle İstanbul başta olmak üzere büyük şehirde yaşayanlar çok iyi bilir; Ramazan etkinliği diye bir yol tutturmuşlar… Çoğunluğu da belediyeler…

Güya bir program düzenleniyor; adı sanı bilinmeyen, sanatçı, yazar, şair, düşünür diye isimlendirdikleri kişileri davet ediyorlar…

Tek şart, kendilerine yakın, yani kendi yandaşları olması…

Bunda ne var, kültürel hizmet veriliyor diye düşünebilirsiniz…

Kültürel hizmet değil, bir nevi mali destek veriliyor.

Çağırdıkları kişilere, yarım saatlik şiir okuması veya bir saatlik hikaye anlatması karşılığında binlerle ifade edilen para ödeniyor.

Bu paralar, sizin bizim cebimizden gidiyor.

Kime ne faydası var, kaç kişi gidip dinliyor kısmını geçtim…

İslâmî anlatmak, dini sohbet, bir nevi vaaz vermek için para almak caiz mi?

Hz. Peygamberimizin (SAV) bir hırka bir hurma ile hayat sürdüğünü gözyaşı ile anlatıyorsunuz, çıkarken de binlerce lirayı cebinize koyuyorsunuz…

Helal mi?

Konuşanların büyük çoğunluğu zaten televizyonlarda program yapıyor, her akşam ekranlarda boy gösteriyor.

Televizyonlarda anlattığının dışında ne konuşacak da tonlarca parayı ödüyorsunuz?

Kimin parasını kime hangi amaçla ödüyorsunuz, hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

Bir de bunu daha profesyonel yapanlar var… Televizyonlarda anlatanlar…

Bir kısmı neredeyse futbolcular gibi transfer ücreti alarak kanal kanal dolaşıyor…

Yaptıkları şey, iftarda ve sahurda önceden ayarlanmış seyircilerin, kurgulanmış sorularına cevap vermek…

Sadece sosyal medyada yer alabilmek, gündem olabilmek için dinle bile alakası olmayan sorular soruluyor, cevaplar veriliyor.

Birkaç istisna dışında dini anlatmak, halka bir şeyler öğretmek derdinde olan yok… Varsa yoksa reyting kaygısı…

Üç beş seyirci fazla olsun ki, gelirimiz artsın derdindeler…

Din görüntüsü altında maalesef bir nevi şaklabanlık yapılıyor…

Her konuda açıklama yapan, gerekli gereksiz fetva veren Diyanet, bu kepazeliğe daha ne kadar sessiz kalacak?

*****

Kölemin kölesi!

Padişahın biri Ramazan ayında, ikin­diden sonra akşama kadar davulcuların şenlik yapmalarını ve çalgılar çalmalarını emrederdi. Bu şekilde hem günün tez geçme­sini, hem de açlığını unutmak isterdi.

Yine bir Ramazan ayında padişah çalgıcılara şenlik emretmişti. Bir gün böyle vaziyette iken oradan ilim sahibi bir ihtiyar geçer. Bakar ki çalgılar çalınıyor, davullar vurulu­yor, adeta kıyamet kopuyor.

Kendi kendine şu kötülüğü kaldır­malıyım ve padişahı bu gafletten uyandırmalıyım diye düşünür. Çünkü if­tar vaktidir. Rahmet ve mağfiretin coştuğu bir zamandır. Bu za­manda böyle hareketler Müslümanlara yakışmaz diye aklından geçirir.

Padişahın sarayına gider, çalgıları susturmak ve neşelerine son vermek ister. Padişah da onu saraydan seyreder. Padişah ihtiyarın yakalanmasını emreder, adamı huzuruna çağır­tır ve kendisine şöyle sorar:

- Şu münasip olmayan işi niçin işledin?

İhtiyar:

- Bu kötü bir iştir. Biz kötü işleri kaldırmakla memuruz.

- Benden korkmadın mı?

- Senden bana gelecek olan şeye sabrederim. Nitekim Allah, Kur’an-ı Kerim’de “Sana gelen şeye sabret” buyurdu. Ben senden asla korkmam. Çünkü sen kulumun kulusun.

Çok sinirlenen padişah etrafındakilere döner:

- Bu adam aklını kaybetmiştir.

İhtiyar:

- Hayır, ben aklımı kaybetmedim. Bi­lakis, hakikatte o, kölemin kölesidir. Sen kölemin kölesisin. Çünkü insanlar iki kısımdır: Birincisi; nefsi mağlup, kendisi galip olandır ve nefsini istediği tarafa çevirebilir. İkincisi ise nefsi kendisine galip ve üzerine amir kimsedir. Ey padişah! Şimdi düşün, sen bunların hangisindensin?”

Padişah:

- İkincisiyim.

- Nefis kölemdir, sen de nefsin kölesisin. Yani sen kölemin kölesi oldun.

İhtiyarın bu sözleri üzerine padişah son derece müteessir olarak derhal tövbe eder. İhtiyara da birtakım ik­ramlarda bulunur.

*****                 

TEBESSÜM

Sigara

Üniversite hocası Ramazan ayı olmasına rağmen bütün uyarılara rağmen açıktan sigara içmeye devam eder. Yine sigarasını yakmış caddede yürürken gençler önünü keser, güzelce hocayı döverler.

Biraz ortalık durulunca gençler, hocaya yol gösterir:

- Hocam, bak biz de içiyoruz ama merdiven altında… Bundan sonra sen de bizim gibi yap!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Para ile satın alınan sadakat, daha fazla para ile de satılır.

Seneca