Mutluluğa kafa yormaya başladığımız zamanlar aslında en mutsuz hissettiğimiz anlardır. ‘Şimdi mutluyum’ diyen insan geçmiş ve gelecekteki iki keder arasında olan insandır demişler. Üzerine biraz düşündüğümüzde acıdan kurtulmayı mutluluk sanıyor olabilir miyiz?

Dertsiz olmayı mutluluk olarak tanımlıyorsak, bir şeyin yokluğu -mevcudiyetinin olmayışı- bir şeyin oluş nedeni olabilir mi sizce?

Mutluluk bizim gerçek doğamızdır. Fakat hepimiz bunu inkar ederiz. Bunun nedeni de çoğunlukla dünyayı algılayış biçimimizdir. Kendimiz olarak sandığımız şey belki de dünyayı algılayış şeklimizdir.

Etrafımızdaki somut şeylere anlam yüklediğimizde ya da onlarla kendimizi özdeşleştirdiğimizde algımız onlardan ibaret olur. Eğer kendinizi sadece somut şeylerle özdeşleştirirseniz, uzay ve zamanın içinde bir nesne olmaktan öteye gidemezsiniz. Kısa ömürlü ve gündelik telaşlara kendinizi kaptırmış olarak kalmaya devam edersiniz. İçinizdeki korkularla baş başa kalırsınız.

Korkularınızdan kurtulmanın tek yolu ise algıladığınız dünyayı sadece uzaktan seyreden bir seyirci olduğunuzu kabul etmenizdir. Eğer seyirci olduğunuzu kabul edemez ve hissedemezseniz, arzu ve korkularınızın kişisel düzeyinde kalırsınız. Hayatı kazanıp-kaybetme, büyüme-küçülmenin ötesinde algılayamaz ve yaşayamazsınız. Hayatınız sadece zıtlıklara göre şekillenir. Çünkü gördüğünüz dünya, başlı başına sizin kendi algınızdır.

Bazılarımız dünyada bir ayrıcalığının bulunduğuna ve dünyada mutlu olma sırasının ona da geleceğine inanır. “Bu dünya bana bir mutluluk borçlu. Benim de bir gün sıram gelecek.” diyen insanlara rastlıyoruz. Acaba onlar dünyayı yanlış algılıyor olabilir mi?  Belki de dünya onlara bir mutluluk borçlu değildir. Çünkü dünya kendisinde bulunmayan bir şeyi veremez…

“Sevinci bilmek için kederi, kederi bilmek için sevinci bilmek gerekir.” Gerçek mutluluk ise bir şeyin yokluğunda kaybolmaz. O kederin karşıtı değildir. Daha önce de bahsettiğimiz gibi; gerçek dünya acıyı da hazzı da içerir.

Mutlu olmak için bir şeylerin olması gerektiğine inandığımız sürece, o şeylerin yokluğunda mutsuz olacağımıza inanırız. Zihnimiz inandığımız şeylere göre şekillenir. Zihnimizi, mutlu olmak için bir şeyler yapmamız gerektiğine inandırdığımız sürece, mutluluğu aramaya ve ona ulaşmaya çalışmaya devam ederiz.  Belki de gerçek mutluluğumuz; boş olma, anılar ve beklentide olmama halidir.

Bunu hiç düşündünüz mü?

Önceki yazılarımda izleme ve seyirci olmanın öneminden bahsetmiştim. Tanık olmak… Yani meditasyon yapmak. Bunu başardığımız sürece anıların, beklentilerin ötesinde bir şeyi keşfederiz; kendi içimizi…

Sevgili okuyucularım, düşünüp hayal edebilen hiçbir şeyin kendiniz olmadığından emin olun. Gerçek özünüzün bu olmadığından da…

Bu hafta yazımı şu sözlerle bitirmek istedim;

“Mutluluğun bir nedeni yoktur ve nedeni olmayan bir şey değişemez.”