Almanya Başbakanı Angela Merkel, AB Konseyi Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermanns ile birlikte Gaziantep'teki Suriyeli sığınmacı kamplarında incelemelerde bulundu. Liderler, Türkiye'ye vermeyi taahhüt ettikleri 3 milyar Euro'luk yardımın yolunu açacak ve AB ülkelerini ikna edecek bir projenin de startını verdi. Çünkü AB ülkeleri, Türkiye'ye geri kabul anlaşmasını imzalama karşılığında vermeyi taahhüt ettiği toplamda 6 milyar Euro'luk yardımı "proje şartı"na bağlamıştı.
Angela Merkel'in Türkiye seyahatinin birkaç kez iptal edildiği duyuruldu ancak daha sonra iptal haberleri de iptal edildi.
Almanya ve Avrupa Birliği ülkelerinde Merkel'in Türkiye'yle yaptığı pazarlıkta fazla taviz verdiği konuşuluyordu çünkü. Merkel Türkiye'ye gelmeden önce, diplomatik olarak keyifleri kaçıran başka bir haberi yansıdı gündeme. Merkel, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a eleştirinin dozunu kaçırıp, hakaretler yağdıran Alman komedyen Jan Böhmermann'ın yargılanması yönünde verdiği kararı "hata" olarak nitelendirmiş, pişmanlığını dile getirmişti.
Hakaretle fikir özgürlüğü arasındaki ince çizgiyi Merkel'in de tam kestiremediği belli oluyor.
Aslında Merkel'in kararının altında da mülteci sorunu yatıyor. Avrupa, Suriyeli mülteci akınını adeta soğuk savaşın bitiminden sonra karşılaştıkları en büyük tehlike olarak görüyor. Merkel de, Avrupa'nın lideri olarak bu sorunu bertaraf etmek için can simidi olarak gördüğü Türkiye'yi mülteci deposu olmaya ikna etmek için tüm gayreti sarf ediyor.
Verecekleri para da, bir yığın şarta bağladıkları "Türklere vizesiz Avrupa" vaadi de mültecilerden kurtulmak için.
AB ile Türkiye arasında henüz geri kabul anlaşması imzalanmadan önce "AB üç beş kuruşla kurtulmak istiyor" başlıklı yazımızda Batı'nın samimiyetsizliğini anlatmaya çalışmıştık.
Merkel, Gaziantep'e gelerek Avrupa'ya "projeleri yerinde gördüm" diyebilecek rahatlıkla. Beğensin veya beğenmesin, projeler karşılığı Türkiye'ye verilecek 3 milyar Euro'nun akışında sorun yaşanmayacak. Avrupa da, Yunanistan'daki sığınmacı kamplarının boşalmasının verdiği rahatlıkla bu duruma itiraz etmeyecek. Ama vize serbestisi karşılığı konulan şartlar ise ağırlaştırılarak devam edecek.
* * *
Peki, Avrupa mültecileri kapıdan kovarken, Türkiye kollarını sonuna kadar açarken Suriye'nin Arap ve Müslüman komşularında durum ne?
İşin bu yönü tam bir facia, duyarsızlık, vicdansızlık ve hatta utanç boyutunda.
Suriye'nin Arap komşularına neredeyse hiç göç yok gibi. Çünkü, Suriye'deki rejimden memnun olmayan halk, Türkiye dışındaki ülkelerdeki yönetim anlayışının Şam'dan pek farklı olmadığının farkında. Bu yüzden Arap komşularını değil, Türkiye'yi tercih ediyorlar. Biraz daha geniş düşünebilen ise, mülteci kamplarında yaşamayı göze alarak Avrupa'nın yolunu tutmayı arzuluyor.
100 yıl önce baronların, lordların cetvelle çizdiği haritalardaki petrol kuyusuna bekçilik yapan emirler, krallar da Suriyeli sığınmacılara kucak açma yanlısı değil zaten.
Mesela, Ürdün Kraliçesi Rania El Abdullah, bugün Midilli Adası'na giderek göçmen kamplarını ziyaret edecek, halkla ilişkiler çalışması için fotoğraflar çektirecek, dünyaya şirinlik mesajları verecek. Suriye'nin güney komşusu Ürdün'ün güzel Prensesi Rania, en büyük Suriyeli sığınmacı kamplarının bulunduğu Türkiye'ye değil de, neden Midilli'ye gidiyor sizce?
Çünkü, Türkiye'de çekilecek fotoğraf kareleri onu dünya basınında boy göstermesini sağlamayacak...
* * *
Madem Suriyeli sığınmacılar dedik, Avrupa ve Araplar dedik, geçtiğimiz hafta Financial Times gazetesinde yayınlanan ama arada kaynayıp giden, hatta Türk basınında neredeyse hiç gündeme gelmeyen bir konuyu da aktaralım ki, zihnimizdeki taşlar yerine otursun.
Financial Times'e konuşan Katar'ın eski Başbakanı Hamad bin Casim, çok ilginç itiraflarda bulundu. Casim, Suriye konusunda kendilerine kriz yönetimi için yeşil ışık yakıldığını, bu yüzden çok para harcadıklarını ve dünyanın birçok yerinden Suriye'ye gelen savaşçıyı finanse ettiklerini anlatıyor. Kendilerine Suriye dosyasının idaresini kimin verdiğini açıklamayan Katar'ın eski Başbakanı, bu işte önce gönülsüz davranan Suudi Arabistan'ın daha sonra aktif hale geçmesiyle bir rekabetin başladığını ve her iki tarafın da Suriye'de büyük paralar harcayarak vekalet savaşı sürdürdüğünü anlattı.
Bir dönem Arap Birliği Başkanlığı da yapan Casim, Obama'nın Arap ülkelerine dönük sert açıklamalarıyla ilgili olarak da "Biz Araplar, Amerika'ya güvenilik müttefikler olduğumuzu ispat edemedik" diyor ve Obama'nın gerçekleri söylediğini dile getiriyor röportajda.
Hamad bin Casim, Katar Başbakanı ve Arap Birliği Başkanı olduğu dönemde Suriye'nin birliğe üyeliğinin askıya alınmasını sağlamış, aynı zamanda ekonomik yaptırım kararı alınmıştı. Casim'in başkanı olduğu Arap Birliği, Suriye için Yemen benzeri bir çözüm önerisi sunmuş, Beşşar Esad'ın yetkilerini yardımcısı Faruk Şara'ya bırakarak çekilmesini istemişti.
Katar eski Başbakanı Casim'in "Çok sayıda yabancı savaşçının Suriye'de savaşmasını finanse ettik, büyük paralar harcadık" sözünü iyi incelemek ve üzerinde ayrıntılı olarak düşünmek lazım.