Türk İslam sanatları arasında yer alan cilt sanatının günümüzdeki temsilcilerinden olan Mimar Sinan Üniversitesi Öğretim Görevlisi Mücellit Gürcan Mavili ile unutulmaya yüz tutmuş sanatlarımızı konuştuk. Mavili, sanatın edep, mütavazılık, vefa ve saygı demek olduğunu belirterek eski sanatkarların birçok esere imza bile atmadığını söylüyor.

'Türk İslam Sanatları' ya da 'Klasik sanatlarımız' olarak adlandırılan hat, tezhip, minyatür, kat'ı, ebru ve cilt sanatı, harf devrimi sonrasında, uzun yıllar ihmal edilmiş ve unutulmaya yüz tutmuştu. Ancak fedakar ve vefakar çilekeş, bu sanatlarımızın üstadlarının gayretleri ve hizmetleri ile 'öldü', 'yok oldu' zannedilirken, özellikle son yıllarda, gençlerimizin de ilgisi ile Klasik sanatlarımız yeniden, hayata döndü ve ruh dünyamızda yeniden vücud bulmaya başladı. İşte bu unutulmaya yüz tutan, nadide birbirinden güzel eser örneklerine yazma eser kütüphaneleri ile yurtdışındaki önemli müzelerde ve müzelerimizde gördüğümüz, muhteşem cilt sanatı örneklerimiz de, artık yeniden üniversitelerimizde, akademilerimizde, kurslarımızda ya da usta çırak ilişkisi ile yeniden öğretilmeye, öğrenmeye ve görülmeye başlandı. Çok meşakkatli ve sabır gerektiren cilt sanatımıza hizmet eden Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Öğretim Görevlisi bir sanatkarı Mücellit Gürcan Mavili ile cilt sanatının dünü ve bugününü konuştuk.

Unutulmaya yüz tutmuş olan cilt sanatına nasıl ve ne zaman ilgi duydunuz?

Cilt sanatına olan ilgim ve hayranlığım, hatırlayabildiğim kadarı ile ortaokul yıllarına kadar uzanıyor. Çünkü ortaokul öğrenciliğimden itibaren bir kitap aşkım var ve okulda kütüphane kolunda görevli idim, sonra başkan oldum ve lise yıllarında da bu ilgi devam ediyor. Trakya bölgesindeki en büyük, kütüphanesi olan bir okulda okudum ve 7-8 bin civarında kitabı vardı okulun. Bu nedenle kitaplar, kütüphane ve bilgi paylaşımı, daha öğrencilik yıllarımda beni çok etkilemiştir. Liseden mezun olmamla, üniversiteye başlamam ve İslam Seçen Hocayı tanımam ile birlikte, cilt sanatına olan bağlılığım, aşkım çok artarak sürdü. Nasip kısmet oldu, 1998 senesinde de İslam Hoca'nın davetiyle, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde asistan olarak görevime başladım. İslam Hocamız ile yaklaşık 12 yıl, birlikte çalıştık ve kendilerinden cilt sanatı ile ilgili çok bilgiler edindik, tecrübelerini bizler ile cömertçe paylaştı. Kendilerine her zaman teşekkür borcumuzu yerine getirerek, sağlık ve afiyetler diliyorum.

Aslında cilt olgusunu sanat haline getiren biz değiliz. İslamiyet'in okumaya, öğrenmeye ve öğretmeye olan aşkı cilt işini sanat haline getiriyor. Nasıl, hat, tezhip, minyatür ve daha sonra ebru ekleniyor. Bu alanlar ile uğraşan ustalar, emektarlar, hocalar sanatın en iyisini yapmak için, çaba sarf ediyorlar. Çünkü, sizin süslenmesi ve korunması için, çalıştığınız, göz nuru döktüğünüz nedir, Allah lafzıdır. Son derece zevkli bir işçilik görüyorsunuz. Bu meslek sayesinde çok erken, yani 8'inci y.y'dan kalma Kur'an-ı Kerim sayfaları ve cildini görebilme, elim ile dokunabilme mutluluğuna erişmişim, bin şükür. Bu o kadar farklı bir duygu ki, Rabbim her kuluna da nasip eylesin. Bizim meslek korumacı ve onarmacı ya da genel adı ile restaratör ve konservatörlerin karşılaştıkları, hakikaten karşılaştıkları belgeler ve sanat eserleri, kolay kolay herkesin karşılaşacağı o özel unutulmaz anlar değildir. Allah'a da tekrar tekrar şükrediyorum ve bana bu güzelliklerin kapısını açtığı için. Bir manada bu sanat yolculuğumuzda, her an yeni bir mukaddes eser ile bir emanet ile karşılamamıza vesile olduğu için.

Sanatçı Edebiyle Örnek Olmalıdır

CİLT SANATI BİR İHTİYAÇ İLE ORTAYA ÇIKTI

Cilt sanatı hangi ihtiyaç ile doğdu ve kültür ve sanat hayatımıza girdi?

Tarihte yazılan bir belgenin korunmasına ihtiyaç duyulmaya başlandığı zamanı, tespit etmek için yazının bulunduğu döneme gitmek gerekir. Başlangıçta kil üzerine yazılan eserler; kilden zarflara, papirüsler rulo yapılarak ağaç kovuklarına veya içi boşaltılmış kamışlara konulmakta ve böylece uzun yıllar saklanmaktaydı. Yazının yazılacağı malzemenin çeşitlenmesinden sonra yazılı belgelerin daha ekonomik ve kolay üretilebilir olmasına ihtiyaç duyulmaya başlandı. Günümüz kitap formu işte bu ihtiyaca binaen balmumu levhaların sayfa gibi her iki yönde kullanılmasıyla tasarlandı. İlk dönemde kitap kapakları ağaçtan yapılırdı. Kapakların süslemesi için de yüzeye, kazıma tekniğiyle çeşitli tipte çizgiler ve şekiller işlenir veya derinin altına ip konularak desen üretilirdi. Zamanla gelişen ve değişen medeniyetler ile birlikte çeşitli sanat akımları ortaya çıktı. Bu akımlar sayesinde de kap üzerindeki süsleme teknik ve uygulama yöntemleri çeşitlendi, zenginleşti.

İSLAMİYET İLE BÜYÜK SANAT ŞAHESERLERİ ORTAYA ÇIKMAYA BAŞLADI

İslamiyet sonrasında, cilt sanatında ne gibi gelişmeler kaydedildi?

Fakat İslamiyet sonrasındaki devirlerde ise yazıya ve kitaba, sanata bakış ve algılama çok daha farklı bir hale geldi. Çünkü, yüce Yaratan'ın, Allah'ın emirlerine insanların ulaşabilmesi gerekiyor. Ve bu mübarek bilgilerin yayılması ve daha fazla insanın okuması gerekiyor. Bu nasıl olacak, okuma ile eğitim ile ve bu bilgilerin yazılması ve çoğaltılması ile olacak. Ve bu ihtiyaç ile Kur'an-ı Kerim sayfaları, Hz. Ebubekir döneminde sayfalar bir araya getirilerek kitaplaştırılmaya başlanması ve yavaş yavaş, yıllar asırlar geçtikçe, teknoloji geliştikçe, deri kullanımı geliştikçe, cilt sanatında da farklı gelişmeler görülmeye başlanıyor. Abbasi, Memluk, Selçuk, Timur, Anadolu Beylikleri, Safevi, Osmanlı gibi birçok İslam devleti, medeniyetlerinin ürünü olan süsleme zenginliklerini kapakların üzerine uyguladılar. Her bir cilt, dönemin mücellitleri tarafından, özgün yani İslam sanatı, İslam bakışı olduğunu yansıtan fakat, Müslüman olmalarına rağmen, her farkettiren büyük bir sanat ve ustalıkla meydana getirilmiş birer sanat eseri olarak okurlarıyla buluştu. Bu eserlerden günümüze kadar gelebilmiş olanları, birçok ünlü kütüphane, müze ve özel koleksiyonlarda görülebilir. Abbasi devrinde daha basit desenler, Memluklular devrinde daha girift ve bazı sanat tarihçilerinin ifade ettikleri gibi, uzayı ve kainatı simgeleyen tasarımlar çizgisinde geometrik dizaynlar, Selçuklular ile birlikte sanatın içine hem geometri hem bitkisel motifler girmeye başlıyor. Anadolu'da Beyliklerin kurulması ve Osmanlı Beyliğinin kurulduğu devirlerde yine basit bir dizayn ama bu sefer bitkisel dizaynın çoğaldığını görüyoruz. Rumi ve Hatayi tarzı adı verilen bir süsleme tarzı ile karşılaşıyoruz. Ülkemizin yazma eserler kütüphanelerinde ve bazı müzelerimizde, çok farklı devirlere ait, ciddi bir koleksiyona sahibiz. Burada şunu da ifade etmeliyim ki, son 10 yıldır yazma eserler olsun, klasik Türk İslam sanatlarına ve eserleri ile ilgili devlet desteği, Cumhuriyet tarihi boyunca verilen tüm desteği katkat aşmıştır. Tabii ki elimizde olanlar ve koruyabildiğimiz eserlerimiz için bunu söyleyebiliriz. 

ESKİ SANATKARLARIMIZ, ESERLERİNE İMZA ATMAMIŞLAR

Klasik sanatlarımız ve bu sanatlarımız ile ilgilenenler arasında, dün ile bu gün arasında ne tür farklılıklar görüyorsunuz?

Yeteneği olanın bu yeteneğini ve bu yeteneğini kendi hayat tarzı, inanç değerleri ve toplumsal yaşantısına göre, yani sanatçıda biriktirmiş olduğu biriktirmiş olduğu hissiyatını, ilgilendiği alana dönük olarak, kendi hissiyatını söze vurmadan, işine yansıtmasıdır. Sanatçı Edebiyle Örnek OlmalıdırFakat bugün baktığımız zaman, geçmiş ile genel olarak bir farklılık görüyoruz. Bizdeki yani İslam sanatına bakışta, Klasik Türk İslam Sanatları ile meşgul olan ustalar, sanatkarlar, zanaatkarlar meşgul oldukları her sanat ile Allah'ın güzelliğini aramışlar ve genellikle de, bu sanatlar Kur'an-ı Kerim, Hadis-i Şerif ya da yine bu bağlamda yazılar ile ilgili olduğu içindir ki, dini bir anlam ve sorumluluk ile hayata ve sanata bakmışlardır eski sanatkarlarımız. Olması gerek de, bu bakış açısı olmalı, dün olduğu gibi, bu gün de. Sanat demek, edeb demek, sanat demek mütevazilik demek, sanat demek vefa demek, sanat demek saygı demek olmalı. Öyle ki, eski bir çok eserde, sanatkarlar mütevaziliklerinden eserlerine bir imza atmamışlardır. Eğer bu anlayış artarak yaşar ve yaşatılır ise, hoca öğrencisine sevgi, şefkat ve nezaket ile öğrencisi de hocasına, ustasına saygı, hürmet ve vefa duyar ise o sanatkarların, sanat aleminde de, eserlerinde de bu sevgi ve güzellik yansıyacak, egodan, ben duygusundan, kıskançlıktan uzak bir ruh haline dönüşecektir. İnanınız ki, bu o eserlere bakacak, ilgilenecek insanlarda da farklı bir olumlu bakış ve duygu oluşturacaktır.

YURTDIŞINDAKİ MÜZELERDE SERGİLENEN ESERLERİMİZİN, TIPKI BASIMLARI YAPTIRILMALI

 Yurtdışına kaçırılan, müzelerde sergilenen ve özel koleksiyonlere satılmış olan çok sayıda eserimiz var. Bu konuda neler yapılmalı?

Maalesef, bu konu içimizi acıtan bir problem. Bu geçmişten beri süre gelen bir sızı. Burada şunu özellikle belirtmek isterim ki, elbette bütün koleksiyonleri kastetmiyorum ama bazı koleksiyonerler, ne pahasına olursa olsun, beğendiğim bu eseri satın alacağım deme hakkına sahip değildir ve olmamalıdır. Çünkü bu eserler asırlardan bu yana gelebilen bir tarihin ve bir milletin ruh yapısı, inancının, kültürünün, estetik zevk ve kabiliyetlerinin, hünerlerinden oluşan bir mirastır. Sanatçı Edebiyle Örnek OlmalıdırBu mirasa hem sahip çıkılmalı hem de saygı gösterilmeli, korunmalı ve toplum ile insanlık alemi ile de paylaşılmalıdır.

Yurtdışında bir çok çünkü müzede de, çok kıymetli çok nadide eserlerimiz sergilenmekte ya da depolarında bulunmaktadır. Özellikle ABD, Fransa, İngiltere vb. ülkelerin müzelerinde, elbette bizim zor günlerimizde, bir şekilde! Bu paha biçilemez kıymetteki manevi, kültür ve sanat şaheserlerimizi almışlar ve yurtdışına götürmüşler. Bu eserlerin geri ait olduğu ülke ve kültür coğrafyasına geri döndürülmesi için çalışmalar yapılıyor, yapılmalı da. Benim devlet büyüklerinden ricam, o müzelerdeki yazma eserlerimizin bir heyet oluşturularak tespit edilmesi, geri getirilebilmesi mümkün değil ise bile, en azından tıpkı basımları yayınlanmalı ve bu kitaplardan istifade edilebilmeli.

KİTAP VE CİLT SANATININ ÖNEMİ, HER GEÇEN GÜN DAHA DA ARTACAKTIR

Elektronik sistemin yaygınlaşması ile birlikte, kütüphanelerde, dijital sisteme geçilmesi, kitaba ve özellikle de cilt sanatına olan ilgiyi azaltacak mı?

Kitapları korumak amacıyla başlatılan ve zaman içinde başlı başına bir sanata dönüşen ciltçiliğin ve kütüphanelerimizde yer alan birer şaheser olan cilt sanatı örneklerinin korunması, kendi değerlerinin dışında kültürel iklimimizin de canlı kalması için alınması şart olan bir tedbir. Çünkü elektronik kitaplara geçiyor olmamız bile ciltlenmiş sanat eserlerinin değerinde bir kayba sebep olmayacak. Belki de tam da elektronik kitapların kuşattığı bir gelecekte eski ciltlerin kıymetini ve güzelliğini daha iyi anlayabileceğiz ve insanın, kitaba, okumaya, bilgiye verdiği önemi, estetik değeri görebileceğiz, yaşayabileceğiz ve yaşatabileceğiz.

GÜRCAN MAVİLİ KİMDİR?

Sanatçı Edebiyle Örnek OlmalıdırMücellit Gürcan Mavili, 1965 yılında Çorlu 'da doğdu. İköğrenimini Çorlu'da bitirdikten sonra, Kepirtepe Devlet yatılı okulunda orta öğrenimini tamamladı. 1992 - 1993 Öğretim Yılında Mimar Sinan Üniversitesi ,Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümünden mezun oldu. 1990, T.C. Kültür Bakanlığı Süleymaniye Kütüphanesi, Patoloji Servisinde altı ay çalıştı. 1991 - 1992, Öğretim yılında, Yavuz Sultan Selim Geleneksel Türk El Sanatları Kız Meslek Lisesi'de Usta Öğretici olarak ciltçilik ve restorasyon dersleri vermeye başladı. 1998 senesine kadar aralıklarla bu göreve devam etti. 1992 İstanbul Büyük Şehir Belediyesi Mimarlar Odası'nca düzenlenen; Prof. Doğan Kuban tarafından gerçekleştirilen ,"Restorasyon kavramları ve kuramları" isimli seminere iştirak etti. 1993 - yılında Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi'nde Öğretmenlik Formasyon Kursu'nu tamamladı. 1994 - 1996 yılında vatani görevini yaptı. 1998 yılında evlendi ve bir çocuk sahibi. 1998 Ağustos ayından itibaren Mimar Sinan Üniversitesi ,Güzel Sanatla Fakültesi, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü Klasik Cilt Ana Sanat Dalında Araştırma Görevlisi olarak atandı. Öğretim Görevlileri İslam Seçen''den "İslam Cildi" ve Saadet Gazi' den" Yazma Eserler Patolojisi" ve "Yazılı Belgeleri Koruma ve Onarım" derslerini aldı ve halen bu derslerin asistanlığını yaptı. 2000 - 2001, 2001-2002, Öğretim yıllarında Güzel Sanatlar Fakültesi Araştırma Görevlileri Temsilciliği yaptı. Mayıs- 2002, Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Geleneksel Türk El Sanatları Ana Sanat Dalı, Cilt Program'ında "Süleymaniye Kütüphanesi'ndeki 13. ve 14.yy'lara ait Cilt Sanatı Örnekleri" isimli tezi ile Yüksek Lisans'ını tamamladı. Ocak-Haziran-2010, İngiltere'de mesleki çalışmalar ve dil eğitimi için altı ay kaldı. 2015, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu Mimari Restorasyon Bölümüne Kadrolu Öğretim Görevlisi olarak atandı. Halen, Güzel Sanatlar Fakültesi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Cilt Ana sanat Dalı'nda Lisans ve Yüksek Lisans düzeyinde dersler vermektedir.

Sanatçı yurtiçinde ve yurtdışında pek çok sergi ve konferans ile cilt sanatı tarihi ile restorasyon ve konservasyon çalışmalarını ilgililer ile paylaşmaktadır.