Daha önceden de yazmışımdır. Tekrara düşersem beni bağışlayınız. .Köroğlu'nun Tüfek icat oldu, mertlik bozuldu, dediği gibi günümüzün elektronik iletişim araçları çıktı, mektup yok oldu.
Oysa mektubun folklorumuzdaki yeri ve önemi çok büyüktü.
Sözlüklerimiz, ansiklopedilerimiz, bir haber vermek, bir şey sormak, istemek üzere birine gönderilen yazılı kağıda, mektup adını veriyorlar.
İnsanlar eski çağlarda başkalarına duygularını düşüncelerini çeşitli şekilde bildirirlerdi. Yazı bulunduktan sonra birbirlerinden uzakta yaşayan kişiler mektupla haberleşmeye başladılar.
Yazıdan önce mektupla anlatılacak düşüncelerin anlamı belirli işaretlerle başkalarına ulaştırıldığını çeşitli kaynaklardan öğreniyoruz. Bu açıdan mektubun tarihi hemen hemen yazıdan da eskidir diyebilirim.
Yazı ile mektuplaşma geleneği kurulduktan sonra giderek gelişti. Sonraları telefon, telgraf gibi haberleşme araçlarının bulunmasına rağmen bu gelenek ve görenek devam etti.
O kadar ki, kimlere ne şekilde ne yolda mektuplar yazılabileceği, ne gibi mektupların nasıl cümlelerden meydana geleceği değişmez kurallar halinde yerleşti.
Hemen burada bir halk hikâyesinden örnek vermek istiyorum. 1975 yılında Sivas'a bağlı Çongar köyünde Âşık Hasan Kalputçu'dan derlediğim Eşref Bey hikayesinde, hikayenin kahramanlarından Zöhre sevgilisi Eşrefe bir mektup ulaştırması için bezirgana yalvarır. Bezirgan, kağıdı kalemi eline alır.
Yazmaya hazırdır. Gerisini hikâyeden aktarıyorum:
".... Kırksekiz örgünun birini ağ göğsü üzerine batırdı da bakalım Zöhre'ne dedi:
"Götür bu nağmemi çok selam söyle,
Koca sakalından haberdar olur
Yandı kara bağrım yar hasretinden
Sevdan gitmez bu sinemden ar olur."
-Yazdın mı Ali Bezirgan?
-Yazdım.
-İşte bir daha söylüyorum. Onu da yaz:
"Götür bu nağmemi de yârin eline
Duysa gam kuşanır bağlar beline
Yolun uğratınasın Irak eline,
Korkarım ömrüme bir zeval olur."
-Yazdm mı Ali Bezirgan?
-Yazdım.
-Bu beyiti de söyleyeyim de yeter dedi. Aldı bakalım ne söyledi:
"Götür bu nağmemi yâre bergüzar
Aklıma düştükçe yarem sızılar
Ben Zöhre'yim Eşref yâri arzular
Korkarım kavuşmak müesser olur. "
Gerek tarih içindeki gelişmesi, gerek konuları bakımından mektupları; resmi mektuplar, iş mektupları, edebi mektuplar, açık mektuplar ve özel mektuplar diye sınıflamak mümkün. Ancak, bunların ayrıntılarına girmek amacında değilim.
Mektubun;
"Eş kır atan meydan bizim
Yardan haber geldi bu gün.
Yüklenmişken gam yükünü
Saza ceran geldi bugün..." diyen Karacaoğlan'ı coşturan yönüyle ilgilenmek istiyorum.
Ya da Mehmet Zeki Akdağ'ın:
"Geceden kurtarır karanlıkları
Zulmeti yıkardık hatırlar mısın
Arzuların kanadında ruhumuz
Göklere çıkardık hatırlarmısın
Bitmeyecek düğün sayar yarını
Dumansız görürdüm dağ başlarını
Bütün bir senenin telaşlarını
Denize dökerdik hatırlar mısın?" dizelerinde olduğu gibi özlemli duyguları öne çıkaran yönüyle, müjdesiyle güldüren, kara haberiyle ağlatan, mani mani özlem duygularını döken yönleriyle ilgilenmek amacındayım.