Ağaç sevgisi Türk Folklorunun bütün ürünleri içerisinde yer almakta. Halk şiirinden türküsüne, manisinden, atasözüne, masalından hikâyesine, takviminden hekimliğine kadar folklorumuzun akla gelen her alanda orman ve ağacın yer aldığı görülmekte.

Demek istediğim şu: Ağaç eski bir geleneğin devamı olarak halkımızın hayatında bir andaç görevi de yapmakta. Çocuk doğduğunda, sünnet olduğunda, düğün yapıldığında, bir yolculuğa çıkılacağı zaman ağaç dikiliyor. Artık onun tutması büyümesi için elden gelen yapılıyor. Ağaç boyattıkça, hatıralar canlanıyor. Unutulmamalı ki, her fidan bir ormanın başlangıcı. Yeşili bol olan bir ülke, sağlıklı hayat ve sağlıklı çevre için gerekli. Bin bir güçlükle yetişen ormanlarımızı korumalı, her karış toprağı yeşillendirmeliyiz. Bir dikili ağacımız olsun.

Gazetelerde, radyolarda, televizyonlarda, sosyal medyada ağaçlarla, ormanlarla ilgili güzel sözler okuyoruz, dinliyoruz. Tablo gibi iç açıcı manzaraları seyrederken, anlamlı sloganlar işitiyoruz. Ağacı seviyoruz. Ormanı seviyoruz. Yeşili seviyoruz. Hem de yakıyoruz.

Sevmek ve yakmak...

Halk hikâyelerimizde türkülerimizde, şiirlerimizde hep sevenler sevdiklerinin yolunda yanmış, yakılmışlar.

Hâlbuki ormanı seven biziz, yakan da biziz. Belki, geleceğimizi yaktığımızın farkında olmadan...

Yalnızca yangın mı? Çevre kirlenmesi, asit yağmurları, bilinçsiz kesimler binlerce hektar ormanı yok ediyor. Elbette tabiatın dengesini de... Parklardaki ağaçları gözümüz gibi korumalıyız. Ormanları katleden maden ocakları için eylemlerle dikkat çekmeliyiz. Ama yüzlerce mislini kül eden yangınlar için ne yapıyoruz?

Bizim sayfalarca anlatmak istediğimizi Âşık Veysel birkaç dörtlüğe sığdırmış:

Yel estikçe dalgalanır dalları

Türlü türlü seda verir ağaçlar

Tertip olmuş kuğu gibi dilleri

Türlü türlü seda verir ağaçlar

Bahar gelir yaprak açar yaz olur

Aşka düşen ateş olur köz olur

Kaval olur keman olur saz olur

Türlü türlü seda verir ağaçlar

Yel değdikçe ince dallar ses verir

Yeşil yaprak etrafına sus verir

Aşılarsan meyvesini has verir

Türlü türlü seda verir ağaçlar

Balta gelir yalağından yadeder

Usta gelir keman yapar ud eder

Yanık sesli kaval ne feryat eder

Türlü türlü seda verir ağaçlar

Kalem olup her lisanda okuyor

Ana sesi ciğerimi yakıyor

Dallarda çeşitli kuş şakıyor

Türlü türlü seda verir ağaçlar

Atasözleri ve deyimlerimizde ormanlar ve ağaçlar yer almış. İşte birkaçı:

Orman ferman dinlemez.

Ormana bir balta girmiş, sapı bendendir demiş.

Oduncunun gözü ağaçtadır.

Ağaç ağaç içinde büyür.

Ağaç bar verdikçe başını eğer.

Ağaç dalı ile gürler.

Ağaç yaş iken eğilir.

Ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür…

Bunları mecazi anlamlarıyla yorumlamak gerekir. Sözün özü şu: Toprağını kaybetmek istemiyorsan ormanı yok etme. Çünkü ağaca beşikten mezara kadar muhtacız.

Bana aldırış etmezseniz, aşağıdaki manilerin hatırı için ağacı ormanı seviniz:

Ağaç başında kaş kaş,

Dili şekerli kardaş,

Açılsın karlı dağlar,

Kavuşsun iki kardeş.

Ağaçlarda kestane

Kestane tane tane

Öyle bir yar sevmişim

Şarkışla'da bir tane.

Ağaçlarda kestane,

Kestane tane tane,

Benim sevgili yârim,

Şu Sivas’ta bir tane.

Dağa gittim oduna,

Ağaçlar kıra kıra,

Çok bekledim gelmedin,

Ağladım doya doya.

Ağaç yaşken bükülür

Teze fidan bükülür

Sevdiğimin dilinden

Şekerleme dökülür

Ağaçlar çiçeklendi,

Dalların pürçeklendi,

Ağla gözlerim ağla,

Ayrılık gerçeklendi.

Her ağaçta gül olmaz,

Her arıda bal olmaz,

Fakiri sözle kandır,

Vur ağzında dil olmaz.