Kuzey Kıbrıs ön bahçemiz                                                                          

Cervantez ve Namık Kemal başta olmak üzere, pek çok edebiyatçıya-sanatçıya esin kaynağı olan Kuzey Kıbrıs gezimiz sürüyor...

Anadolu’nun ön bahçesi olan Kıbrıs; tarihi, kültürü, edebiyatı, turizmi, iklimi, bereketli toprakları, doğal zenginlikleri ve stratejik önemi ile yeniden gündemde...  

Adada bulunan Ulukışla Kasabası’nın Adanalı ve Kozanlı halkı, 1974’den sonra gelip Magosa-Karpaz  arasındaki, eski bir köye yerleşmişler. Köydeki eski tarihi kilise-müze ve yeni yapılan cami yanyana duruyor. Tıp kı, Magosa, Karpaz ve adanın öteki yerleşimlerinde olduğu gibi, dinlerin ve halkların kardeşliğini simgeliyor. Acaba, Niğde’nin Ulukışla ilçesi ile bu köyün arasında bir bağ var mı? Memleketim Ulukışla olması nedeniyle, bu benzerlik beni oldukça ilgilendirdi. Çünkü, Osmanlı Salnameleri’nden öğrendiğimiz kadarıyla, 1571’de Osmanlı egemenliğine geçen Kıbrıs’a İçanadolu’dan pek çok aile göç etmişti. O zaman Ulukışla’dan da 35 Türkmen aile adaya yerleşmiş. 1974 sonrası da, benzeri bir göç ve buna bağlı ortak köy isimlerine tanıklık ediyoruz.

Geziler sırasında bir başka gerçeği de gözlemliyoruz. 1974 savaşında bomba ve silah seslerinden ürken adanın eşekleri, Kuzey Kıbrıs’ın en sivri burnunda bulunan Karpaz ormanlık ve dağlık bölgelerine kaçmışlar. O zamandan beri, yabanıl olarak yaşayan Kıbrıs eşekleri, özgürlüğün tadını çıkarıyor.

Dipkarpaz Köyü’nde yaşayan Rumlar (%30) ve Türkler (%70); cami, kilise, kahve, tarla ve evlerinde, birlikte gül gibi yaşayıp gidiyorlar. Annan Planı’ndan ve yapılan referandumdan hoşnut değiller. 30 yıldır sorunsuz yaşıyorlar. Birlikte tavla oynuyor ve düğünlerde halay çekiyorlar. Bayramlarda birbirlerine, Paskalya çöreği ve kurban eti ikram ediyorlar. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında, adanın en uç noktası olan Zafer Burnu’na yakın yerde bulunan Apostolos Andreas Kilisesi’nde, kedileri ve domuzlarıyla birlikte huzur içinde yaşayan Rahibe Erika (86) ile Rumcadan başka dil bilmediği için anlaşamıyoruz. Karpaz Yarımadası, zengin tarihi dokusuyla, Doğu Akdeniz’e kurulmuş bir açıkhava müzesidir. Buradaki her yapı ve burada yaşayan herkes, adada var olan uygarlık tarihinin sahibi gibi. Büyülü doğası, lüks otelleri, kumarhaneleri, dinlence ve eğlence merkezleri, çağdaş tesisleri, sıcak insanları, zengin bitki örtüsü, bakire doğası, altın kumsalları, nice uygarlıkların izlerini taşıyan kültürü ve tarihi dokusuyla bir yeryüzü cenneti özelliğini taşıyan Kuzey Kıbrıs, şimdi yeni geleceğini bekliyor.

 Kıbrıslı siyah ve turkuvaz gözlü güzellerin dudak izine yansıyan Akdeniz mavisi, size göz kırpıyor. Maviş maviş bir el sallanıyor ardınızdan. Turunç kokulu bir öpücük gülümsüyor, Ercan Hava Limanı’nda. Gençlik ilacı harnup balı tadında, bir gezi sonrası ardınızda kalanlar, dudak izli mektupların içinde yaşıyor.  İş toplantılarınız, felekten gün çalarak hafta sonu yada yıllık kaçamaklarınız için Mersin Taşucu’ndan feribotla ya da KTHY ile Kuzey Kıbrıs’a uçun. Kendi evinizde ve dostlarınızın arasında olmanın güven ve mutluluğu içinde, özgürlüğün tadını çıkarın. Akdeniz’in sarı sıcağını, Mersin kokulu Bolkar Dağları’nın serin yelleri ile aralayın. Kurak mevsimde yaşama dokunun, sırılsıklam.  Uçuk, aykırı ve çocukca düşler kurun… Düşlerinizde yaşayın. Düşe düşen düşlerinizle… Mutlu ve özgürce... Sevi yüklü şiirlere esin kaynağı olan Kıbrıs’ta ikinci baharı yaşayın... Yarın geç olabilir... Sevmek bize yakışıyor... Çünkü sevgi, barışın ilacıdır... Barış, hemen şimdi...

Çok memeli Anatanrıça Kibela gibi Kıbrıslı güzellerin “gözyaşı şişesi”ne dolan ve yüzünüze ya da dudağınıza  dokunan kırmızı dudak izi, Ada’ya (Cennet’e) yeniden gelmenizin vizesi ya da mührü gibi, yüreğinize ve belleğinize kazınacak. Anadolu’nun ön bahçesi Kuzey Kıbrıs’a yeniden gelmenizin mutlaka “yaşamsal” nedenleri olmalı. Sevdiklerinizle birlikte, yaşam kaynağı “güneşi içenlerin türküsü”nü söyleyeceksiniz. Don Kişot ve Namık Kemal size eşlik edecek...

Toros Dağları bize el sallıyor. Anadolu ateşini öpüp, barış gölü Akdeniz’in mavi sularını yalayarak uçan göçmen kuşlar ve turunç kokularına bezenmiş zeytin gözlü-sevdalı kızlarla birlikte, Beşparmak Dağları’nda bir türkü tutturmuşuz yeniden, turnalar zamanı...

“Özgürlük ve Barış tüm insanlara!…” 

 

Son…