Cumhuriyetimizin başlangıcından bugüne kadar sanırım en az ilerleme tarım sektöründe oldu. Artan traktör sayısı, artan tarım aletleri artan üretim ilerleme değildir. Nicelik her zaman nitelikten sonra gelmelidir. Bu yüzden şöyle büyüdük, böyle aslanız, en büyük biziz diyenlere aldırmayın. Gerçek ilerleme bireylerin, toplumun ilerlemesidir.

Arıcılığı korumak için bedava kovan, bedava arı dağıtmanız arıcılığı ne korur ne de ilerletir. Aynı örnek hayvancılık için de verilebilir. Teşvik amaçlı dağıtılan hayvanlardan alan insanlar bu konuda  daha doğrusu bir çok konuda yetersiz olduğu için iflas edip kurdukları işletmeleri kaybettiler. Yani devlet bedava hayvan verdi buna rağmen iflas ettiler.

İnsanların mantalitesini değiştirmeden, düşünme yeteneği kazandırmadan verilen destekler heba olmaya devam edecek.

Klişe bir cümle olacak ama bizler insanlarımıza balık tutmayı öğretmeyip eline balığı tutuşturuyoruz. Balığı alan ise öyle bilgisiz ki ne yapacağını şaşırıyor. Sonunda balık da ziyan oluyor, bu devletin ve bizlerin parası da. Kaybettiğimiz zaman; aslında çocuklarımızdan çaldığımız zamandır. Bizim çözemediğimiz her sorun onların önüne daha da büyümüş olarak geliyor.

Son dönemde yaşadığımız ay çiçek yağı krizini aşmak için devlet iyi niyetle yola çıkarak ay çekirdeği ekimini artırmak için hibe teşvikler açıkladı, bedava tohum verdi. Yani ne üretim yöntemlerinin verimli hale getirilmesi gündem oldu ne de bu ekimi yapacak insanların bilgilendirilmesi.

Bulunduğum çevrede devlet desteğiyle hayvancılığa başlamış ve iflas etmiş onlarca insan var. Tarım alanında son dönemde sübvansiyonlu kredilerle çiftçilere destek olunmaya çalışılıyor. Bu türde iyi niyetli yaklaşımlarda destek ne kadar büyük olursa olsun bilgi sahibi olmayan insanların elinde heba olup gidiyor.

Sadece devletin suçu da değil yaşananlar. Devletten % 8 senelik faizle aldığı krediyi vadeli mevduata yatırarak yıllık %20 faiz alan insanları da duyduk. Ve hep birlikte devlet bize bakmıyor diye bağırmaya devam ediyorlardı.

Her alanda ciddi bir devrime ihtiyacımız var. Kovalarla su taşıyarak bu yangını söndüremeyiz. Mutlaka bu devasa ateşin üzerine bir ırmakla saldırmalıyız.

Çanakkale bölgesinde 16.000 dönüm arazi üzerine kurulmuş mükemmel şekilde işleyen çiftliklerde var. Bilgi, bilim ve düşünen aklın kurduğu sistem sorunsuz bir biçimde işleyerek  sahibine, çalışanına ve ülkeye para kazandırmaya devam ediyor.

Bin yıldır aynı bölgede yaşayan insanlar ise yavaş yavaş azalarak tarım alanında çekiliyorlar. Oysa bu insanların ekip dikmede ve tarımsal ürün yetiştirme konusunda kimseler ellerine su dökemez. Ne yazık ki bu insanlara anadan babadan aktarılan bilgi sadece ekip dikme ile sınırlı olduğundan önünde sonunda bu insanlar topraklarını bırakıp büyük şehirlere gidecekler.

Yapılan sosyolojik çalışmalar kırsal kesimden büyük şehirlere göçen insanların garson, güvenlik görevlisi, kurye olarak çalıştığını gösteriyor.

Ne yazık ki bu ülkenin kıt kaynakları bu ülkenin çocuklarına Nil nehrinin uzunluğu, Everest dağının yüksekliği ezberletilerek heba edildi. Aklımız ve zihnimiz köreltildi. Harcandık. Tüketildik. Bir başımıza bırakıldık.

Unutmayın ‘’okullar olmasa milli eğitimi ne güzel yönetirdim’’ diyen milli eğitim bakanının ülkesi.

Emin olun birileri de bir yerlerde şu köylüler olmasa Türk tarımını çok güzel yönetirdim diyordur.

Kaybettiğimiz zaman çocuklarımızdan çaldığımız zamandır.