Bir film sahnesi olsa, izleyenler mutlaka "çok absürd, böyle şey mi olur" derdi. Ama İstanbul'da gerçekten yaşandı bu sahne.

İlçe belediyesi, Büyükşehir Belediyesi'nin yolunu araçlarla kesti ve devreye polis girmek zorunda kaldı.

Olay, Sancaktepe'de yaşandı. Sancaktepe Belediyesi, ilçenin en işlek caddelerinden biri olan ve "ana arter" statüsünde olduğu için İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yetki alanında bulunan caddeye bir "tuvalet kabini" koydu.

Büyükşehir Belediyesi, "İBB'nin yetki alanında olduğu, yaya trafiğini aksattığı" gibi gerekçelerle bu kabini kaldırmaya karar verdi ve ilçe belediyesini uyardı. İlçe belediyesi ise olumsuz cevap verdi.

Sokağa çıkma kısıtlamasının olduğu Pazar günü, İBB'nin vinci ve kamyonu, tuvalet kabinini kaldırmak için caddeye hareket etti. Sancaktepe Belediyesi ekipleri, yolu keserek trafiğe kapattı.

İBB ekipleri, polisi aradı ve devreye polis girerek yolun açılmasını sağladı. İBB ekipleri de, vinç yardımıyla kaldırdığı kabini, bir kamyona yükledi. Ardından Sancaktepe Belediyesi'nin gösterdiği yere bıraktı.

Ne kadar "nahoş" bir olay değil mi?

BU KARMAŞA SÜRÜP GİDER

İBB ile AK Partili ilçe belediyeleri arasında daha önce de benzer "yetki" karmaşaları yaşanmıştı. İBB, Üsküdar sahilindeki bulunan ve ilçe belediyesinin izniyle kurulan bazı büfeleri kaldırmıştı.

Yine Beyoğlu'nda İstiklal Caddesi'ne ilçe belediyesi tarafından kurulan takın kaldırılması sırasında İBB ve Beyoğlu zabıtaları karşı karşıya gelmişti. İstiklal Caddesi'nde yaşanan "simitçi tezgahı" kavgası da hafızalardaki tazeliğini koruyor.

İBB ile ilçe belediyeleri farklı partilerden olunca bu "ana arter" ve "yetki alanı" karmaşası zaman zaman yaşanıyor. Anlamsız bir karmaşa bu. İki ilçeyi ayıran sınırlarda bulunan yollar İBB'nin, diğerleri ilçe belediyelerinin yetki alanında sayılmadıkça bu tür "didişmeler" de devam edecek.

Şimdi, AK Partililer Sancaktepe Belediyesi'ni, CHP ve İyi Parti mensupları ise İBB'yi haklı bulacak.

Kadir Topbaş'ın başkanlığı döneminde Beylikdüzü E-5 yan yolda bulunan ve ilçe belediyesinin koyduğu reklam panoları, İBB tarafından kaldırılmıştı. Bu işlem sırasında da ilçe belediyesi ile İBB ekipleri karşı karşıya gelmişti.

Yine o dönemde, Büyükçekmece Belediyesi'nin TÜYAP'a yakın bir noktaya koyduğu "Büyükçekmece'ye hoşgeldiniz" tabelası da İBB tarafından kaldırılmıştı.

Şimdi, o dönemde "CHP'li belediyelere karşı" sayılan bu hareketleri şimdi Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İBB yapıyor. Ya o zaman İBB'nin uygulaması doğruydu ve CHP'liler boş yere ortalığı velveleye vermişti. Ya da o zaman yanlış olan şimdi doğru mu sayılmalı. Aynı şey AK Partililer için de geçerli. İster, "ektiğinizi biçiyorsunuz" deyin, isterseniz "intikam alınıyor" deyin. Ama "devlet devletin yolunu kesiyor" görüntüsüne bir şekilde son verin. Siyaseti hizmet yarışına dönüştürün, birbirinizin yoluna takoz koymaya değil...

KİM YALAN SÖYLÜYOR?

Pandemi dönemi, tüm sektörleri olduğu gibi futbolu da olumsuz etkiledi. Kulüplerin en net ve sürekli gelir kalemi olan tribünler boş kaldığı için sponsorluk anlaşmaları da zora girdi.

Oyuncularıyla milyonlarca dolarlık sözleşmeler imzalayan futbol kulüplerinin tamamı ödeme güçlüğü çekiyor. Kulüpler, haftalık stad hasılatından mahrum kaldığı için tek sıcak para kaynağı, yayıncı kuruluşun ödemesi gereken "yayın lisans hakkı" bedeli. Bir de Türkiye Futbol Federasyonu'nun ödediği "galibiyet primi"ne kaldı kulüpler.

Pandemi koşulları, yayıncı kuruluşu da sıkıntıya soktu. Çünkü, yıllık 70-80 bin lirayı bulan "işyeri dekoderleri"nde çok sayıda iptal yaşandı. Müşterilerine Süper Lig maçı izlettiren restoran ve kafeler abonelikleri iptal edince ve yeni abonelikler gerçekleşmeyince yayıncı kuruluş da "arar ediyoruz" demeye başladı. Anlaşma yapıldığında dolar kuru sabitlendiği için kur farkı yayıncı kuruluşu sarsmadı. Ama futbolcularla döviz üzerinden sözleşme imzalayan kulüpler kur farkından dolayı "hesap tutturamaz" hale geldi.

Kulüpler Birliği, TFF ve yayıncı kuruluş bu "mücbir sebep" yüzünden tekrar masaya oturdu ve BeINSpor'a belli bir indirim yapıldı. Karşılaşmaları yayınlayan Digitürk, böylelikle zararının bir bölümünü kulüplere ödeyeceği paranın azalmasıyla birlikte küçültmüş oldu.

Şimdi kulüpler, "Yayıncı kuruluş ödemesi gereken parayı ödemiyor" diyor. Ardından BeıNSpor açıklama yapıyor ve "Biz ödememiz gereken tutarın tamamını Türkiye Futbol Federasyonu'na ödedik" diyor. Son açıklamayı federasyon yapıyor ve "Ödeme yapılmadı" diyor.

Kulüpler para alamıyor. TFF "ödenmedi" diyor, yayıncı kuruluş ise "ödedik" diyor.

Peki kim yalan söylüyor?

Bu böyle karşılıklı açıklamalarla geçiştirilecek bir konu değil. Çünkü kulüplerin tek sıcak para kaynağı naklen yayın gelirleri. Sabit giderlerini, personel maaşlarını ve futbolcuların taksitlerini bu para ile ödemeye çalışıyor.

Bu karmaşa bir an önce son bulmalı ve "yalancı" da ortaya çıkmalı, BeıNSpor'un "ödedik" dediği para da...