İşçi ve emek bayramı nedeniyle, mayıs ayının ilk ve ikinci gününde, işçi ve emek konusunda düşüncelerimi yazmıştım, İmkân bulsaydım, emeğin değerine, çalışma güzelliğine ilişkin, düşüncemi de ekleyecektim.
2025 yılının takvimini incelerken, 4-9 Mayıs günlerinin İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Haftası olduğunu gördüm. Haftanın amacını ve kapsamını öğrenirken, iki gün sonunda noksan bıraktığım konulara da dönebilecektim.
İş Güvenliği Haftası, işyerlerindeki güvenlik konularına odaklanarak iş kazalarının ve meslek hastalıklarının önlenmesine dikkat çekmeyi amaçlıyor. Türkiye’de 1987 yılından bu yana "İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası" olarak kutlanılıyor.
Çalışma hayatının en önemli konularından biri olan İş Sağlığı ve Güvenliği konusu tüm ülkelerin karşı karşıya olduğu ortak bir sorundur. Çünkü bu konu doğrudan insan sağlığı ve hayatı ile ilgilidir ve hiçbir şey insandan daha değerli değildir.
Araştırmalar, iş kazalarının yüzde %98'i, meslek hastalıklarının yüzde %99'u önlenebilir olduğu halde, gereğinin yapılmadığını ortaya koyuyor. Önlemler alınmadığı için her yıl iş kazaları ve meslek hastalıklarından dolayı ağır kayıplar vermekteyiz.
"İnsanı Yaşat ki Devlet Yaşasın."
"Önlemek Ödemekten Daha Ucuzdur."
Anılan iki felsefe ve yaklaşım, 20215 yılından beri "6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun özünü oluşturmuş. İçinde bulunduğumuz ve tanık olduğumuz felaketler bize sözün öze geçmediğini gösteriyor.
Kimi Âşık Noksanî’nin kimi de Dedviş Ali’nin olduğunu söyler. Bir deyiş vardır Sivas yöresinde:
“….
“Geldi bizim ile sevdi sevişti
Al kadeh ver kadeh doldurdu içdi
Sadık yarim diye yeminler içdi
Özü çürük imiş duyduk sonradan …. ”
Güzel niyetin öze geçmediğini söylemek isterken aklıma bu hüseyni deyiş geldi.
Elbette çalışandan ve çalışma koşullarından kaynaklanan riskleri en aza indirmek, güvenli çalışma koşullarını sağlamak gerekli. Ama, bunlar kadar emeğin, göz nurunun ve alın terinin güvenini vicdan ve inançlardan hareketle güven altında tutmak, günümüzde öncelikli olsa gerekir.
Kuşkusuz, emek verilen her şey, altın kadar değerli. Toplumda saygınlık kazandırır. Çalışmak insanın ruhunu besler. Kendi ayakları üzerinde durmasını sağlar. Deneyim, olgunluk, hayat dersi kazandırır. İnsanı toplumla bütünleştirir. Bütün bunlar emeğinizin alın terinizin maddi ve manevi açıdan alınca olur. Hayata tutunursunuz. Keyif alır, fiziksel ve ruhsal olarak güçlenir, özgüveninizi kazanırsınız.
Gelelim inanç dünyamıza: Hangi görevde olursanız olunuz, İslam’ın iş ve ticaret ahlakını kuşanma sorumluluğu var. Çalışan kadar çalıştırana düşen, huzurlu bir çalışma ortamı sağlamak. Resûlüllah (s.a.s)’in “Çalışana ücretini, “alın teri kurumadan önce” veriniz, buyruğunu yerine getirmek gerekir. Çalışanlarının sağlığını ve hayatını korumak, iş güvenliğine yönelik bütün tedbirleri almak görev olmalı.
Necm ayet-i kerimenin meâli: “İnsan için ancak çalışmasının karşılığı vardır. Çabası görülecek ve çalışmasının karşılığı kendisine mutlaka verilecektir.”
Evet özümüz çürük olmasın. Umudumuzu yitirmeyelim. Cahit Irgat’ın şiiriyle yazımı noktalayayım:
“Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Ağır uykulardan uyanacaklar
Zor kapıları açacaklar
Yere sağlam basacaklar.
Sevgiden sırılsıklam
Yangınlanacak aşklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
İnsanlar insan gibi yaşayacaklar.
En dar en karanlık sokaklar
Çok yakında bir gün
Çok yakında bir gün
Bayramlaşıp ışıyacaklar
Hürriyet giyecek aydınlık ayaklar.”