İngilizce, İspanyolca, Fransızca bilen çiftçiler var artık.

Bu günlerde tarım alanında hızlı bir değişim gerçekleşiyor. Beyaz yakalı olarak tanımlanan bir kesim yüzlerce dönüm arazi alarak tarım alanına yatırım yapıyor. Sadece tarım alanında kalmıyor bu yatırımlar, hayvancılık, süt ve peynir üretimi de ciddi anlamda ilgi çekiyor.

Bireysel yönelimlerle kalmıyor tarımdaki değişim. Birçok şirket de bu alanı ve alandaki boşluğu keşfetmiş durumda onların da ciddi yatırımları var.

Ekonomi hep dengeyi sağlar. Bir alanda boşluk varsa birileri gelir ve o boşluğu doldurur. Tarımda yaratılan boşluğu ise üniversite mezunu, dil bilen, okuyan, araştıran insanlar doldurmaya başladı.

Yıllardır dışarıdan yapılan desteklerle ayakta tutulmaya çalışılan tarım sektörü artık tamamen bitmek üzere. Uzun süre bir başına bırakılan Türk köylüsü daha doğrusu onların çocukları köylerini çoktan terk edip şehirlere yerleştiler. Bir kısmı kurye, bazıları garson, bazıları kapıcı oldu. Buralarda yaşayanlardan birkaç kere duydum Çanakkale’ye göçüp orada kapıcılık yapmak istediklerini ya da hayallerini.

Eğitilmeyen, bir başına bırakılan bu insanlar artık çaresiz. Toprakları küçüldü, parası yok,  bilgisi yok. Lütfen yanlış anlaşılmasın çiftçilik konusunda eksikleri yok ama işletme, ekonomi konusunda ne yazık ki sıkıntıları çok. Değişen dünyada kendinizi sürekli geliştirmiyorsanız düşersiniz.

Devlet iyi niyetle sürekli desteklemeler açıklıyor, hibe yardımlar yapıyor. Ama hibe büyükbaş hayvan verirken bu konuda bilgin ne kadar, işletme sermayen var mı diye sormuyor. Ve sonuç kesinlikle hüsran. Ülkenin kıt kaynakları ve zamanı boşa harcanıyor.

Herkesin bildiklerini burada tekrar etmeyeceğim. Şahit olduğum değişimden söz etmek istiyorum.

Araştıran, okuyan insanlar tarım alanında doğru işletmeler kurulursa kâr elde edilebileceğini fark ettiler. Şehrin kaosundan, koşuşturmadan, stresten kurtulmak isteği de büyük şehirlerden vazgeçmelerini sağladı. Kısacası boşluğun farkına varıp o sektöre yatırım yaptılar.

Bulunduğum bölgede çok ciddi yatırımlar yapıldı. Hepsi de başarı öyküsü değil. Ayakları yere basan başında durulan, takip altında tutulan projeler büyümeye devam ederken bir kısım yatırım da ne yazık ki heba oldu. İstanbul’da yaşayarak başka bir ilde hayvancılık yapamazsınız. Aynı durum tarım için de geçerlidir. Kontrol edemediğiniz iş sizin değildir ve mutlaka batar. Kontrol edemediğiniz gücünüz fayda sağlamaz ve size zarar verir.

Doğru bir yaklaşımla; dört kişiyle sekiz yüz dekar ceviz bahçesine bakılabiliyor. Bunun canlı örneğini gördüm. Yeterince ekipmanınız varsa bir kişiyle yüz dekar bahçeye rahatlıkla bakılabilir. Verimlilik budur. Amacımız bir kilo elmayı, bir kilo cevizi, domatesi en düşük maliyette üretmek olmalı. Pahalı satarak para kazanamayız ucuza üreterek para kazanabiliriz.

Buradaki en önemli sorunlardan biri çalışacak kişiyi bulmak. Ne yazık ki Türk insanı artık çalışmak istemiyor. Her alanda olduğu gibi buralarda da en büyük sorun işçi sıkıntısı. Çalışacak insan neredeyse hiç yok. Ülkemizin en büyük sorunu bu ve iş ahlakının zayıflığı.

Ekonominin dediği olacak ve bu tür yatırımlar artmaya devam edecek. Bu işe ilk başlayanlar tarımdan elde ettikleri gelirle tarım sanayisini araştırmaya başlayacak. Ürettiğini işleyerek pazara sunmak birçok insana cazip gelecek. Siyez buğdayı yetiştiren insan bulgurunu ve ununu da üretip paketleyerek piyasaya sürecek. Gelişme hep devam edecek.

Kısacası Dünya aynı hızla dönmeye devam ediyor ama yaşamın hızı her saniye artıyor. Ya ayak uyduracağız ya da silineceğiz.