Ayıptır söylemesi, “Orospu tövbe tutmaz,” derler. Kötü bir şeye alışmış olan kimse bundan vazgeçmeye söz verse de sözünde durmaz, anlamında kullanılır. Bu sözü kendime yontsam, “El Hak!” Gerçekten kötü bir şeye değil alışkanlığım. Ama söz, sözdür. Tutmak, yerine getirmek gerekir.
Efendim, muammayı bırakıp, açık seçik yazayım:
Ataların “Marifet iltifata tabidir, müşterisiz meta zayidir" sözünü rehber edinerek sık sık kitap yazmayı bırakacağıma ilişkin sözler verir, tövbeler ederim. Erzurum’da “Orospunun tövbesi harabeyi görene kadardır,” derler.
Benim kararım, tövbem, yeni bir teklif gelene kadar. İki ayı geçkin süreden beri ciddi ve saygın bir kuruluşa, “Cumhuriyet’in Değerleri” dizisi için, Muzaffer Sarısözen’e ilişkin bir kitap yazıyorum. Herkesin eline geçebilecek, okuyabilecek, yararlanabilecek bir kitap olması için özen içerisindeyim. Yardım istediğim dostlarım oldu. Kimi ciddiye alıp “var”larını ortaya koydu. Kimi “he,” deyip kulak arkası etti. Hasılı halaylarla, türkülerle yatar kalkar oldum. Muzaffer Sarısözen ile Ahmet Kutsi Tecer’in dostluklarının önemini her geçen gün daha iyi kavrayabiliyorum. Aşık Veysel de Bedri Rahmi de ara ara gönül gözü ile bizi görüyor.
Bugün çalışmama daha çok zaman ayırabileyim diye Ahmet Kutsi’den “Halay” ve Bedri Rahmi’den bir dolu türkü ile sizleri nostalji bahçesinde gezdireceğim:
HALAY
Çekin halay, çalsın durmadan sazlar
Çekin ağır ağır, halay düzülsün.
Süzülsün oyunlar, süzülsün nazlar
İnce beller, mahmur gözler süzülsün.
Tutun kızlar tutun, birleşsin eller
Çalın sazlar çalın, kırılsın teller.
Dönün kızlar dönün, kıvrılsın beller
Uzun, siyah saçlar tel tel çözülsün.
Bakışlar saçılsın kirpiğinizden
Kayan yıldızlar gibi geceki izden
Etekler içinde naz eden dizden
Üzülsün bu deli gönlüm üzülsün. (Ahmet Kutsi Tecer)
TÜRKÜLER DOLUSU
……
Şairim şair olmasına
Canım kurban şiirin gerçeğine hasına
İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü , kör topal kabulum
Şairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şairliğimden utanırım
Şairim
Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm
Hey hey, yine de hey hey
Salınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
insancasına, erkekçesine
'Bana bir bardak su' dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü gibi candan
Ana sütü gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Köy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kaşı kaş, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak .
Ah bu türküler köy türküleri
Karanlık kuyularda açılmış çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.
Ah bu türküler, köy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarırılır içim
Kan damlar ucundan, murekkep değil
işte söz, işte ses, işte biçim:
'Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar'
iliklerine kadar işlemiş sızı
Artık iflah olmaz kavak ağacı
Bu türkünün yüreğinde sancı var.
Ah bu türküler, köy türküleri
Ne düzeni belli, ne yazanı
Altlarında imza yok ama
İçlerinde yürek var
Cennet misali sevişen
Cehennemler gibi dövüşen
Bir çocuk gibi gülüp
Mağaralar gibi inleyen
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir kez olsun
Halk türküsü dinleyen... (Bedri Rahmi Eyüboğlu)