Dünkü yazımda Neyzen Tevfik'ten söz etmiş kendisini bile taşlamadan çekinmediğini örneklemiştim.

Soyadı Kolaylı olan Neyzen Tevfik'in ilk şiir kitabı "Hiç" adıyla 1919 yılında yayınlanmıştı. Otuz yıl sonra "Azab-ı Mukaddes" yayınlandı. Nihavent ve Şehnazbuselik saz semaileri vardı. Kim bilir belki birilerinin taş plaklarında yaşıyordur. Ama yüzlerce nüktesi, fıkralaşmış anekdotu, dost meclislerinde anlatılıyor, onlardan bir pay çıkaran da çıkarıyor.

Bunların arasında kısa bir gezinti yapmak istiyorum:

Tanıdığı bir subayı ziyaret eder. Subayın ricası üzerine askerlere ney çalar. Sonunda aşka gelip zeybek oynamaya durur. Pantolonun düğmelerini iliklemeyi unuttuğunu gören erlerden biri " Efendi amca, edep yerin açıkta kalmış " der. Neyzen oyunu kesip ellerini kaldırarak Tanrı'ya seslenir: " Çok şükür sana, nihayet karşıma edebim olduğunu söyleyen bir kulunu çıkardın.. "

Yeşilaycı bir profesör, "içkinin zararları" konulu bir konferans veriyormuş. konuşmasının bir yerinde sormuş:

-İki kovadan birine rakı diğerine su doldurup bunları bir eşeğin önüne koysak, eşek hangisinden içer acaba?

Dinleyiciler:

-Suyu..! demişler.

-Neden suyu içer..? demiş profesör,

Neyzen hemen atılmış:

-Eşekliğinden!!!

Ahmet Rasim milletvekilliği döneminde bu espriyi Mustafa Kemal'e  anlatmış. M. Kemal bunu çok beğenmiş.

Beraberindekilerle bir akşam çiftliğinde içerken, az ötede dolaşan bir köylü çocuğunu yanına çağırarak sormuş :

-Biz ne yapıyoruz ?

-Rakı içiyorsunuz.

-Söyle bakalım, iki kovadan birine rakı diğerine su doldursak, bunları eşeğin önüne koysak, eşek hangisini içer ?

-Rakıyı.

-Aman, demiş, sebebini sormayalım!

Neyzen, bel ağrılarından yakınmaktadır. Doktorlardan biri: "En iyisi şişe çekmek" der, "ağrılardan kurtarır seni."

Ertesi gün bir dostu, Neyzen'i kaldırıma uzanmış, elinde rakı şişesini tepesine dikmiş şekilde görünce :

-Üstad, rakıyı bırakacağını söyleyip duruyordun, bakıyorum azaltacağına ölçüyü büsbütün kaçırmışsın.  Neyzen, dostunu yattığı yerden  süzer:

-Bu sefer doktor tavsiyesiyle içiyorum. Bel ağrılarından şikayet ediyordum; doktor "şişe çek" dedi.

Birinci dünya savaşında iki gözünü kaybeden bir tanıdığıyla söyleşmektedir. Tanıdığı sorar:

-Durumu nasıl görüyorsun Tevfik'ciğim?. Neyzen "karanlık"  diyecekken vazgeçer,

--Sizin gördüğünüz gibi, diye cevap verir.

Meyhanenin tuvaletine giderken, daracık koridorda bir kabadayı ile  karşılaşır. Birinden birinin kenara çekilmesi gerekmektedir. Neyzen, " Müsaade et, geçeyim " der. Sarhoş kabadayı, "Sen kime kafa tutuyorsun babalık, ben senin gibi ciğeri iki para etmezlere yol vermem " der. Neyzen kenara çekilir, " Ben  veririm " der.

Sadrazam Sait Halim Paşa Neyzeni Yeniköy'deki yalısına davet  eder. Yenilip içildikten, Neyzen'in ney'i dinlenildikten sonra Paşa Neyzen'e pırlanta işlemeli eşsiz bir ney armağan eder.  Bizimki neyi eline alıp inceler ve Paşa'ya geri verir.

--Hayrola üstad beğenmedin mi?

--Çok beğendim

--Peki neden almıyorsun?

--Ben yolsuz kalınca bu neyi satarım, yazık olur. İyisi mi sen bana beş lira ver, bu ney sende dursun...

İkinci Meşrutiyet döneminde nazırlığa getirilen bir zat, çok geçmeden  yeğeninin vali olarak atanmasını sağlar. Karşılaştıklarında, Neyzen:

-Maşallah, kardeşinizin oğlu tıpkı fasulyeye benziyor.

-Genç yaşta vali oldu, neden fasulyeye benzesin?

-İşte ben de onun için benzetiyorum ya. Fasulye de sırığa sarılarak büyür.

Soruyorlar:

"Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?

Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemidir. Neyzen:

"Maliye Vekili değilim ki, çalarken zevk alayım. "

Neyzen Tevfik, yobazlık ve irticadan korkmuştur.  Bir gün ağabeyi Şefik Kolaylı'ya şöyle der:

"Hayliden hayli kalınlaştı yobazlık yeniden

Softalık zorlu anırtı ile aldı yürüdü.

Kara bir kinle taassup pusudan çıktı yine,

Yurdu  şâhane cehalet yeni baştan bürüdü."

Neyzen paraya, pula, kılığa, kıyafete önem vermezdi. Şu dörtlüğü bunun kanıtı değil midir:

"Düşeli derd-i frâkın ile sevdaya meye,

Müptelâyım, deliyim, sinmişim esrâr-ı neye,

Feleğin kahpe başında paralansın parası..

Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeğe."