Osmanlı topraklarının bölümüşünü planlayan bir asırlık Sykes-Picot, Mondoros ve Sevr Antlaşması'nın Ortadoğu'daki son aşaması için bugün Irak'ın kuzeyinde yaşayanlar sandık başına gidecek ve "Sevr'de yarım kalan sözlerin tutulması" için büyük bir adım atacak. 

Erbil'de bayram havası var. Oy kullanma hakkı olsun olmasın dünyanın birçok yerinden akın akın Erbil'e koşan binlerce insan var. Türkiye'den de otobüsler ve uçaklar dolusu Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gitti Kuzey Irak'a. Aralarında ünlü isimler de var... Oy kullanma hakkı olanlar da var bunların içerisinde, "Dedemin, babamın en büyük hayalinin gerçekleşmesine tanıklık etmek istedim" diyerek gidenler de... Oy kullanma hakkı olanlar, 2003'ten sonra Barzani tarafından Kürdistan vatandaşlığı verilen Doğu ve Güneydoğu'daki bazı büyük aşiretlerin mensupları. Sayıları hiç de azımsanacak kadar değil. Barzani, o yüzden partisine Türkiye'de temsilcilik açmış, resmi haber ajansı Rudaw'ın en kalabalık eleman sayısını Türkiye'de bulunduruyordu. 3 ilimizde 60'tan fazla çalışanı var Rudaw'ın...

Erbil'de tam bir bayram havası var. Tarihi bir gün elbette. Birçok açıdan tarihi. Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak. Ortadoğu coğrafyası yanında Türkiye de yeni bir tarihi sürece yol alacak.

* * * 
Türkiye, referanduma kısa bir süre kala sesini yükselterek referanduma karşı olduğunu, vazgeçilmesi gerektiğini açıkladı. Barzani "Artık çok geç, zaman kalmadı" derken, Ankara'nın zamanlama hatası yaptığını da söylemiş oldu.
MGK ve Bakanlar Kurulu kararının ardından TBMM'den geçen "Hükümete, Irak ve Suriye'ye asker gönderme yetkisi veren" tezkerenin yenilenmesi hamlelerini de "iç kamuoyunun tepkilerini savuşturma" adımları olarak görüyor Barzani. Bunu, resmi haber ajansı Rudaw'da açık açık yazıyor da.

Türkiye, referanduma 3 gün kala Lozan Antlaşması, Ankara Antlaşması gibi "uluslararası sözleşmeleri" öne sürdü ama Barzani cephesinde etkili olmadı. Çünkü, hem Barzani hem de arkasındaki güçler Türkiye'yi yönetenlerin Lozan'ı bir "hezimet antlaşması" olarak gördüğünü gayet iyi biliyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Lozan'ı bize zafermiş gibi yutturmaya çalıştılar" sözlerini de buna dayanak gösteriyorlar. Lozan'ı ayak direte direte imzalamış ülkeler, Türkiye'nin sınırlarını net bir şekilde tayin eden ve garanti altına alan bu sözleşmeye dört elle sarılmadığının farkında. Hem MGK, hem Bakanlar Kurulu kararının "iç kamuoyunun gazını almak" olduğu değerlendirmesini yapıyor tüm diplomatik çevreler.
"Bir koyup üç alacağız" diye çıktığımız yolculuğun hüsranla bittiğini de göz önünde bulundurarak...

* * *

ABD'nin Irak'a silah zoruyla dayattığı yeni Anayasa, Kuzey Irak'ta özerk bir yönetim modelinin yolunu açmıştı. Özerkliğin sınırlarını da belirlemişti bu anayasa. Barzani ise, bu sınırların dışında yeni yerleri de Kürdistan topraklarına katmak için yapıyor bu referandumu. 2015'te görev süresi dolduğu halde seçim yapıp, kendi halkından yetki almadan sadece İsrail'in açık, diğer emperyalist ülkelerin "gizli" desteğiyle.

Barzani'nin, Kürdistan topraklarına katmak istediği bölgeler, tarihten bu yana ağırlıklı olarak Türkmen nüfusun yaşadığı yerler. Ağıtlarımızın, türkülerimizin bir olduğu Kerkük mesela. 

Kerkük'e, PKK'nın eski Washington temsilcisi ve özel doktoru Necmettin Kerim'i vali olarak atamıştı Barzani. Uzun yıllar ABD'de kalmış ve özel yetiştirilmiş bir isim Necmettin Kerim. Bağdat, Anayasa gereği kendisine bağlı olması gereken Kerkük'ün valisini görevden aldı ama Kerim koltuğu bırakmadı. Türkiye, Kandil ve Rojava bölgesinden getirdiği PKK'lı teröristlerle kuşattı şehri. Türkmen köylerinin denetimini silahlı PKK'lılarla sağlıyor. TRT "Kerkük çok sakin" haberleri yayınlasa da, gergin bir hava var Kerkük'te. Türkmenler ve Araplar endişeli. Yıllardır nüfus ve tapu kayıtlarının yakılmasıyla tarihleri silinen ve "yok sayılan" Türkmenler, uluslararası kamuoyundan da gerekli desteği göremiyor. Bir zamanlar Saddam'ın Kürtlere yaptığını, şimdi Barzani Türkmenlere yapıyor.

* * *

Türkiye, hem MGK'da, hem Bakanlar Kurulu'nda aldığı kararların içerisinde "silahlı müdahale" imasında bulunuyor ama "yaptırım" öngören açıklamalar hiç bir devlet yöneticisi tarafından dillendirilmiş değil. 

Barzani, Bağdat'ın, dolayısıyla tüm Irak halkının haklarını da gasp ederek sattığı petrolü Türkiye üzerinden ulaştırıyor dış pazara. Önemli bir bölümü de İsrail'e gidiyor. Kuzey Irak'ın tüm ihtiyacı Türkiye üzerinden sağlanıyor. Habur sınır kapısı, Kuzey Irak'ın "can damarı" yani. Diğer sınırlarında savaş var, DAEŞ var, Bağdat var. Türkiye'ye açılan kapıları, Barzanistan'ın nefes alabildiği, beslenebildiği tek seçeneği.

Kuzey Irak'la olan 15 milyar doları bulan ticari ilişkiyi öne sürüp "Sınır kapılarını kapatıp 15 milyar doları çöpe mi atalım" diyenleri anlamak mümkün değil. 15 milyar dolarlık ticaret için Kerkük'ü, Türkmenleri feda mı edelim yani? Suriye, Mısır, Libya ile olan ticaretimiz ne kadardı? Daha mı azdı? Suriye, Mısır ve Libya'da daha mı hayati çıkarlarımız vardı kavga ederken?.. Suriye'ye açılan 5 sınır kapımızdan geçecek herhangi bir ticari aracı, karşı tarafta PKK karşılıyor bunu biliyoruz değil mi?

Bilmediğiniz bir şey daha aktarayım ve burada noktalayalım.

PKK, PYD saflarında savaşacak asker topluyor Türkiye'de. Kürt gençleri, ABD'li uzmanlar tarafından "acemi birliğinde" eğitilip, PYD üniformasıyla maaşlı asker olmak için Kobani, Rojava ve hatta Kuzey Irak üzerinden PKK saflarına katılıyor. Daha önce 150 ile 350 dolar arasında olan maaşlara da zam yapılmış. 

Büyük şehirlerde üçüncü sınıf müzikollerde komilik yapmak yerine, Rojava'ya gidip DAEŞ'le savaşmayı tercih etmeye başladı Doğu ve Güneydoğulu gençler. Bunu da "paralı askerlik" değil, kutsal bir görev olarak görüyorlar. 
Geçmiş yıllarda DAEŞ saflarında savaşmış ve bugün ortada kalan yüzlerce, binlerce Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi, yarın PKK saflarında savaşmış binlerce, onbinlerce vatandaşımız olacak...