Türklerde İslam öncesi, ilkbahar ve güz bayramları hem dini, hem devletin milli bayramı haline gelmişti. Moğollarda ilkbahar bayramına “Orüs Sara”, yani sürüleri otlatmaya çıkarma bayramı, güz bayramı da “Sağan Sara”, yani ak bayramı adı verilmişti. İlki 9 Mayıs, diğeri 28 Ağustosta kutlana gelmişti.
Ergenekon efsanesindeki Türklerin demir dağları eritip çıkışlarının yıldönümü her yıl Göktürkler tarafından büyük bayram olarak kutlanmaktaydı. Bu törenlerde kızgın demir, örs üzerinde dövülürdü. Türk yurtlarında bu kutlamalar sürdürülmekte.
Dede Korkut hikâyelerinde de hanların başa geçişlerinin, doğum, düğün ve zaferlerinin bir bayram gibi kutlandığı anlatılmakta.
Milli bayramlar, yılın belli günlerinde gelmesine rağmen, dini bayramlar her yılın aynı günlerinde gelmezler. Hicrî takvim esası üzerine kurulmuş olduklarından her yıl bir önceki yıldan 10 gün önce gelirler.
Hazreti İbrahim ve eşi Sare’nin çocuğu olmaz. Sürekli Allah’a dua ederler. Kendisinin ve eşinin yaşlı olduğu bir zamanda oğlu olur. Bazı kaynaklarda İshak, bazılarında İsmail olan yumuşak başlı çocuk biraz büyüdüğünde, İbrahim peygamber rüyasında onu kurban etmesi gerektiğini görür. Oğluna "Yavrum, ben rüyamda seni boğazladığımı gördüm. Düşün bakalım, ne dersin?” dedi. O da, “Babacığım, emir olunduğun şeyi yap, der. İbrahim peygamber oğlunu kurban etmeye götürmüştür. Ancak Allah'ın emriyle bıçak çocuğu kesmez. Bu esnada Cebrail kucağında bir koç ile gelir. Bu imtihan başarı ile geçildikten sonra tüm İbrahim’i dinlerde Zilhicce ayının 10. günü aynı şekilde kurban kesilerek kutlanan bayram olmuştur. Kurban Bayramı, aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke'de hac görevini yerine getirdikleri bir zaman dilimidir.
Günümüz insanının günlük yaşamı içinde, Allah’ın insanlara pek çok lütfu birer bayram. İnternet ortamında dolaşımda olan güzel sözler manzumesi var. Kiminin altına Can Dündar’ın, kiminin altına Can Yücel’in imzalarını koymuşlar. Nefes almak, bayramdır mesela; günün birinde soluksuz kalınca anlar insan...
Görmenin nasıl bir bayram olduğunu karanlık öğretir. Sızlamayan her organ, hele de burun direği bayramdır.
Bayramdır, elden ayaktan düşmemek, zihinden önce bedeni kaybetmemek, kurda kuşa yem olmayıp "Çok şükür bugünü de gördük" diyebilmek...
Sevdiklerinle geçen her gün bayramdır.
Küsken barışmak, ayrıyken kavuşmak, suskunken konuşmak bayramdır.
Vuslat da bayramdır, Endişe içinde beklediğinin telefonda ansızın sesini duymak, deli gibi burnunda tütenin boynuna sarılmak bayramdır.
En acıktığın anda dumanı tüten bir somunun köşesini bölmek, korktuğunda güvendiğine sarılabilmek, dara düştüğünde dost kapısını çalabilmek bayramdır.
Tünelin sonunda ışığı görebilmek,
Evde yalnızlığı noktalayan insan nefesi, akşam kapıda karşılayan yavuklu busesi, sevdalı bir elin tende gezmesi, nice adağın ardından çınlayan çocuk sesi bayramdır.
Sonrasında gelen ilk diş bayramdır, ilk söz bayram, ilk adım, ilk yazı, ilk karne bayram...
Güne gülümseyerek başlamak bayramdır.
Daha onlarcasını yüzlercesini sıralayabilirsiniz. Bunların hepsi kişilerin sevinç kaynaklarıyla ilgili kıyaslamalar. Ama kurban bayramının bütün saydığımız sevinç kaynaklarının ötesinde daha derin bir anlamı olsa gerekir.
Dini bayramlar, öz itibariyle ulusumuzun manevî bütünlük ve beraberliğini, kardeşliğini gösteren sevinç ve mutluluk günleri. Herkesin yakınlarının, sevdiklerinin ziyaretine gitmeleri, armağanlar alıp vermeleri, kırgınlık ve kızgınlıklarını unutmaları, yoksulları sevindirmeleri, amaçlanmış. Özellikle bu günlerde çocuklara, akrabaya cömert, sevgi ve saygıyla davranmaları, İslâm’ın temelindeki, iyiliksever ve koruyucu niteliklerin canlandırılması arzu edilmiş. Bayramınız kutlu olsun efendim.