Muhtemelen dikkatinizi çekmiştir; Avrupa’nın herhangi bir ülkesinde bir ses bombası patlasa bile dünya ayağa kalkıyor…

Ortadoğu’da veya gelişmemiş ülkelerde her gün bomba patlıyor, insanlar ölüyor, kimse dönüp bakmıyor.

Batılı ülkelerde bir kişinin burnu kanasa insanlar sokaklara dökülüyor, Ortadoğu’da insanlar pisi pisine ölüyor, öldürülüyor sadece anaları ağlıyor…

Çok acı olanı şudur ki; ülkeler geliştikçe, eğitim ve refah seviyesi yükseldikçe, insana verilen değer de artıyor. Geri kalmış ülkelerde ne yazık ki, çoğu zaman insanın mal kadar bile değeri olmuyor.

O sebeple gelişmemiş ülkelerde; zenginler, kara cahil olsa bile bilim insanlarından daha çok itibar görüyor.

Fen ilmiyle uğraşanlar, beyaz yakalı olarak tabir edilen işinin ehli uzmanlar, hocayı geçtim hoca kılıklı insanlar kadar değer ve itibar görmüyor.

Maalesef toplumumuz da her geçen gün Ortadoğu kafa yapısına doğru hızlı adımlarla ilerliyor.

Cumhuriyet’in ilk yıllarında dünyaca ünlü bilim adamları Türkiye’yi mesken tutmuştu, Avrupa’da barınamayanlara ülkemiz kapılarını açmıştı.

Şimdi bırakın dünyaca ünlü bilim adamlarının gelmesini, fırsatını bulan yetişmiş insanlarımız bile ülkeyi terk ediyor.

Son günlerde özellikle uzman doktorların teker teker ülkemizi terk ettikleri konuşuluyor. Ülkeyi terk etmeyenler de devlet hastanelerinden istifa edip özel hastanelere geçiyor.

Biz tedbir olarak ne yapıyoruz; “Gidiyorlarsa gitsinler” diye kapıyı gösteriyoruz.

Gidenlerin yerine kimi getireceksiniz diye sorulunca; yurt dışından doktor getiririz, deniliyor.

İyi de bizdeki çalışma şartları ve maaşla iyi yetişmiş doktorların gelme ihtimali hiç yok…

Suriye’den Sudan’dan Irak’tan İran’dan doktorlar gelecek, o da bulunursa…

Çünkü işinde iyi olanlar zaten Türkiye’ye gelmiyor, çoktan batılı ülkelere gittiler.

Peki ne olduğu bilinmeyen bir Suriyeli cerraha güvenip beyin ameliyatı olabilir misiniz?

Ya da kalp ameliyatı…

Ameliyatı geçtim; verdiği ilacı kullanır mısınız?

Daha da beteri hangi lisanla anlaşacaksınız?

En iyi ve en lüks donanıma sahip hastaneleri yaptığınızı iddia ediyorsunuz; hastaları kime emanet edeceksiniz?

Hasta bakıcılar mı ameliyata girecek; berberler mi dış çekecek? Ya da hoca kılıklı dolaşanlar mı cin çıkararak tedavi edecek?

En lüks ve görkemli hastaneyi en fazla bir yılda yaparsınız…

Ama en basit apandisit ameliyatını yapacak doktoru 15 yılda yetiştiremezsiniz…

Binayı yapan müteahhidi el üstünde tutup canını emanet ettiğin doktora kapıyı gösterirsen…

Yetişmiş insanları sırf itaat etmiyorlar diye hain ve düşman kabul edersen…

Yarın pansuman yapacak adam bile bulamazsın…

*****

Ya seninle birlikte olsam!

Vaktiyle Afrika’nın uzak diyarında hüküm süren bir kral yaşardı. Kralın çocukluktan beri birlikte büyüdüğü, hiç yanından ayırmadığı bir dostu vardı. Bu dostu iyi veya kötü her olay karşısında hep aynı şeyi söylerdi:

- Bu işte de bir hayır var!

Bir gün kralla dostu ava çıktılar. Kralın dostu tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Muhtemelen tüfeklerden birini doldururken bir hata yaptı. Kral da ateş ederken tüfek geriye doğru patladı. Kralın başparmağı koptu. Kral acı içindeyken dostu her zamanki sözünü söyledi:

- Bunda da bir hayır var!

Kral öfkeyle bağırdı:

- Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, başparmağım koptu!

Padişah, dostuna çok kızdı ve onu zindana attırdı.

Bir sene sonra, kral uzak bir bölgede birkaç adamıyla avlanıyordu. Avlandıkları bölgede yamyamların kabilesi vardı. Yamyamlar, kralı ve adamlarını yakalayıp, köylerine götürdü. Köyün meydanındaki direğe bağladılar, yakmak için odun yığdılar.

Bu esnada kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, uzuvlarından biri eksik olan insanı yediklerinde başlarına kötü olaylar geleceğini düşünüyorlardı. Bu nedenle, kralı serbest bıraktılar. Diğer adamları ise yakıp yediler.

Kral sarayına döndüğünde, kopuk parmağı sayesinde kurtulduğunu anladı. Dostu haklı çıkmıştı. Hemen pişmanlıkla dostunu kapattığı zindana koştu. Dostunu zindandan çıkardı ve başından geçenleri anlattı.

- Haklıymışsın dostum! Parmağımın kopmasında bile bir hayır varmış. Seni zindana attığım için özür diliyorum. Yaptığım haksız ve kötü bir şeydi.

- Hayır, beni zindana atmanızda da bir hayır var.

- Delirdin mi? Seni bir sene boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir?

- Düşünsene, zindanda değil de seninle birlikte avda olsaydım, ne yapardım!

*****                

TEBESSÜM

Gardiyan

Memur olan Temel, kurum değiştirmek için müdürüne çıkar ve yardım ister:

- Cezaevinde gardiyan olmak istiyorum. Lütfen bana destek olun.

Temel, müdürünün de desteğiyle cezaevine gardiyan atanır. Vedalaşmak için gelen Temel’e müdürü takılır:

- Cezaevine gardiyan olman için bu kadar yardımcı olduk. Şimdi gidiyorsun. Ne bir kuru teşekkür ediyorsun ne de Allah razı olsun diyorsun. Bu nasıl iştir?

Temel gayet sakin cevap verir:

- Sayın müdürüm, sizin bende emeğiniz çoktur. Teşekkür etmek de bir şey mi; hele bir cezaevine düşün, ben size nasıl bakarım, nasıl beslerim!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

İnsan eğitimle doğmaz, ama eğitimle yaşar.

Cervantes