Dünkü yazımda, Kazdağı türküleriyle ilgili genel değerlendirmenin arkasından, bu yörenin kayıtlara geçmemiş türkülerini üç beş hafta boyunca yazacağımı duyurmuştum.
Şimdi anlatacağım türküyü Alibey Kudar kırk dört yıl önce Ayvacık'ın Süleyman köyünde duymuş, notlar almış. Ben de ondan dinledim.
Kör ölür badem gözlü olur, derler. Pazarköylü Hasan adlı eşkıyanın ardından metreslerinin yaktığı bu türkü. "Akdede Çeşmesi" olarak ünlenmiş.
Pazarköy Ezine'ye sekiz kilometre uzaklıktaydı. Osmanlı dönemimde çevre köylerinin pazarı burada kurulurdu. Onun için adına Pazarköy demişlerdi. Hasan bu köyde doğmuştu. O yıllar seferberlik, yokluk, kıtlık yıllarıydı.
Osmanlı her yönde savaşıyordu. Eli silah tutan kimi bulsalar cephelere gönderiyorlardı. Kiminden yıllarca haber alınamıyor, kiminin de şehit olduğu haberi geliyordu. Bir kısım insanlarımız vatan topraklarını canından kıymetli bilip, redif taburları içinde tekrar cephelere koşuyordu. Ama, askerden kaçıp dağlarda çeteler oluşturanların sayısı da az değildi.
Köylerde yalnız kadınlar, yaşlılar ve sakatlar kaldığı için, üretim yok denecek düzeydeydi. Açlık, kıtlık, hastalık, kol geziyordu. Halk gaz yağını, lambayı, mumu bile bulamıyor, erken yatıyor, erken kalkıyordu.
Bir yandan öşür toplayanlar, bir yandan asker kaçağı çeteler sülük gibi fakir fukaranın kanını emmekteydi.. O eşkıyalardan biri de Pazarköylü Hasan'dı.
Hasan, çevredeki Pıtırelli, Türkmenli, Sarısöğüt, Yahşıelli, Çarıksız, Bahçeli köylerinden çok Ayvacık'ın on kilometre kuzey doğusundaki Misvak köyüne sürekli baskın düzenliyordu. Önceleri yalnız Misvak köyünün zenginlerini haraca kesmişti. Bir süre sonra zenginler kendilerine asker kaçaklarından koruma tutmaya başlayınca, Akçin, Nebiler, Çarıksız, Sapanca gibi köylerin yollarını kesmeye, yolcuları soyup soğana çevirmeye başlamıştı.
Diğer tarafta, Misvaklı zenginlerden Halil ağanın yataklık yaptığı asker kaçağı bir koruması vardı. İri yarı bir çingeneydi. Bu çingene Halil ağanın sekiz yaşındaki kızına sarkıntılık etmişti. Öğrenen Halil ağa, küplere binmiş, Şikayet etmişti. Şikayet eden zengin Halil Ağa olunca, Jandarma müfrezesi, sapık çingene ve arkadaşlarının peşine düşmüş, Akçinli Baybur'un kılavuzluğunda Akdede Çeşmesinde tuzak kurmuştu. Ne var ki, çingene tuzaktan kurtulmuş ama çevreyi kasıp kavuran Pazarköylü Hasan ve adamları düşmüştü. Bir köylünün elinden koyunun almış, kesmiş, çeşme başında kardala pişirip eğleniyorlardı. Müfreze yavaşça dört bir yanı sardı. Aynı anda ateşe başlayınca, eşkıya, kardalayı yiyemeden kaçacak delik aradı. Pazarköylü Hasan'ın arkadaşı Kızılköylü Mehmet vurulmuşlardı. Diğer çete üyeleri teslim olmuşlardı. Hasan kaçmak üzeriyken, müfrezeye kılavuzluk yapan Akçinli Baybur karşısına dikilmişti:
"Bunca mazlumun ahı yerde mi kacak?" diyen Baybur, tüfeğini doğrultup tetiğe basmıştı.
Hasan'ın ölümü, çevrede sevinçle karşılanmıştı. Ama, "ateş düştüğü yeri yakar" derler. Onun dört metresi vardı. Fakir fukaradan zorla aldıklarını bu kadınlara yediriyordu. Halk yemeye çavdar ekmeği bulamazken, onların bir elleri yağda bir elleri baldaydı. Bu kadınlar Pazarköylü Hasan'ın ardından gözyaşı dökmüş bir de onun ağzından türkü yakmışlardı ki türkü, olayı öyküleştiriyordu. Birkaç kıtası şöyle:
"Akdede Çeşmesinde vurdular beni
Vurdular da yar koynuna koydular beni
Karagözlüm koydular beni
.......
Akdede Çeşmesinde kardala pişirir
Jandarma Hasan efeye kurşun düşürür
Aman Allah kurşun düşürür
Atma da Baybur atma pişman olursun
Hasan Efe'nin kardeşine kurban olursun
Aman Allah kurban olursun."
YARIN : AYŞE KIZ İLE İMAM