Bir haber Türkiye’nin ekonomik durumunu özetliyor. Haberin başlığı şöyle; “4 yıl önce kurban alınıyordu! Bugün bir kilo pirzola fiyatı oldu.”

4 yıl önce, salgının en yoğun olduğu 2020 yılında Türkiye Diyanet Vakfı, kurbanı yurtiçinde 975 lira, yurtdışında da 875 liradan kesti.

Bugün 975 liraya bir kilo pirzola alınabiliyor. 4 yıl önce kurban alınan parayla bugün sadece bir tavuk kesilebiliyor!

2020 yılında en düşük emekli maaşı 1.500 lira, emekli ikramiyesi de 1.000 liraydı.

Emekli, bayram ikramiyesi ile kurbanını kesebiliyordu. Şimdi 3 bin lira emekli ikramiyesi ile kurbanlık için ancak yol parası çıkıyor. Kurban kesim parası bile çok daha fazla…

Emekli ikramiyesine, emekli maaşını da eklense belki ucuzundan bir kurbanlık alabilir. Henüz kurban fiyatları belli olmadığı için o bile şüpheli…

Türkiye, hayvancılık ülkesi, en azından 20 yıl öncesine kadar öyleydi.

Şimdi ülkemizde sokak köpekleri ve evlerde beslenen kediler dışında neredeyse hayvan kalmadı.

Düşünün, kurbanlık ithal eder hale geldik.

Herkes merak ediyor, “Et fiyatları bu kadar niçin artıyor?” diye…

Eskiden İstanbul’un kenar mahallelerinde bile hayvan besleniyordu.

Şimdi köylerde bile hayvan kalmadı.

Ahırda hayvan yok, merada hayvan yok, yaylada hiç hayvan yok.

Dünyanın diğer ucundan, Brezilya ve Uruguay’dan canlı hayvan getiriliyor, Çekya’dan Sırbistan’dan et ithal ediyoruz… Bedavaya mı gelecek?

Türkiye’de hayvancılık bilinçli bir şekilde yok edildi.

Önce köyler boşaldı, herkes şehre inmeye mecbur kaldı. Herkesin ahırında üç beş hayvan olurdu, şehre gidenler hayvanlarını mecburen sattı.

Köylerde kimse kalmadığı için büyükbaş mandıra ile küçükbaş hayvancılık da bitti.

Köyler boşaldığından çobanlık yapacak adam kalmadı.

Hayvan beslemek isteseniz de artık çok mümkün değil, çünkü yem ve saman fiyatı aşırı derecede pahalandı.

Hayvancılık bittiği için hayvan gübresi bulunmaz oldu. Hani “gerekirse tezek yakarız” diye bol keseden atıyorlar ya… Tezek yapmak için şöyle dursun fasulye ekmek için bile hayvan gübresi kalmadı.

Hayvan gübresi olmayınca bağ bostan boş kaldı, sebze meyve ekimi sıfırlandı. Köyde yaşayanlar bile kendi ihtiyacı olan patatesi, soğanı, domatesi, salatalığı, fasulyeyi marketten alır oldu.

Geçmişte özellikle köylerde 10 yaşından 80 yaşına kadar herkes üretime bir şekilde katkı veriyordu, şimdi köylerde hiç üretim yok, sadece tüketim var.

Köylerde hiç inek kalmamışsa, yaylalar keçi koyun sesi ile inlemiyorsa, köylü ilacına bir tek tavuk bile beslemiyorsa…

Et ve süt fiyatları niçin artmasın?

Önce üretim… Üretmeden tüketirsek fiyatlar uçmaya devam edecek.

 ***

İbiş vergisi

 Eski zamanların birinde padişahın hazinesi yine boşalmış… Har vurup harman savurmaktan, Saray’a düzinelerle at almaktan, çalgı-çengi yiyip içip coşmaktan her zamanki gibi beş para kalmamış koca hazinede…

Padişah, vezirlerini çağırıp “Ne yapacağız?” diye sormuş.

Vezirlerden biri “Yine halktan vergi toplayacağız, başka yolu yok sultanım” diye düşüncesini açıklamış…

Padişah hem kızgın hem üzgün bir tavırla cevap vermiş:

- Vergi koymadığımız bir şey mi kaldı koca vezir; her şeye vergi saldık. Hadi bulun vergi koymadık bir şey!

Divandaki vezirler uzun uzun düşünmüşler, bir türlü işin içinden çıkamamışlar… Sonunda yaşlı bir vezir, “Buldum” diye bağırmış. Padişah merakla “Nedir?” diye sormuş:

- Adı İbiş olandan, başı kel olandan, pazarda horoz satandan, bir de kılıbık olandan 1 akçe vergi alalım!

Padişahın pek hoşuna gitmiş, emir vermiş, uygulama başlamış…

Ülkenin epey uzak bir dağ köyünde yaşayan İbiş, bu durumdan habersiz, evin ihtiyaçlarını karşılamak, karısına da bir çift pabuç almak için kümesteki çilli horozu koltuğunun altına alıp, kasabanın pazarına inmiş.

Başına gelecek felaketten habersiz!

Daha pazara varır varmaz besili hayvanı gören bir müşteriyle sıkı bir pazarlığa tutuşup, sonunda 4 akçeye satmış horozunu. Kârlı bir satış yapmanın mutluluğu ile yürürken padişahın vergi memuru kesmiş yolunu:

- Horozunu sattın değil mi?

- Evet!

- Ver bakalım 1 akçe horoz satma vergisi!

İbiş şaşırmış, diklenmiş memura, “Horoz satmanın da vergisi mi olurmuş!” Tartışma uzayınca ahali de toplanmış etraflarına… Kalabalıktan biri seslenmiş:

- İbiş efendi, boşuna uğraşma bunların elinden kurtulamazsın, öde 1 akçeyi gitsin!

Memur bunu duyunca “Aha” demiş, “Adı da İbiş imiş, vergi borcu 2 akçeye çıktı!”

İbiş iyice delirmiş, “İbişlik vergisi de neymiş” diye karşı koymuş, kaçmaya çalışırken takkesi düşüp kel kafası ortaya çıkınca memur gürlemiş:

- Kafası da kel bunun, 1 akçe de kellik vergisi!

Adamcağız bunun üzerine kendini kaybedip ağlamaya, yalvarmaya başlamış:

- Yapma ağam, ben eve gidince karıma ne derim? Vallahi eve sokmaz, maşayla gelir üstüme!

Memur, bu kez üzüntülü, sıkıntılı bir sesle son darbeyi vurmuş:

- Birader, sen üstüne bir de kılıbık çıktın, 1 akçe de kılıbıklık vergisi!

(Alıntıdır)

 ***

 TEBESSÜM

 En kolayı

Öğrencisi, ünlü düşünür Thales’e sorar:

- Size göre dünyada biricik devamlı olan şey nedir?

- Ümit… Zira bizi en son bırakan budur.

- Peki, öyleyse en kolay olan şey nedir?

- Başkasına nasihat vermek…

 ***

 GÜNÜN SÖZÜ

 Konuşmayı öğrenmek iki yıl, susmayı öğrenmek ise altmış yıl alır.

Çiçero