Özellikle son yıllarda sürekli boykot haberleri geliyor. Boykot konusunda çok mahiriz!

Amerika ve İsrail’i boykot etmek için Coca-Colayı döküp yine aynı fabrikanın ürettiği fantayı içenlerimiz var.

İpone telefonları kırıp yine İpone alıp kullananlar var.

Cola aldıktan sonra içmenin veya dökmenin hiçbir şey değiştirmeyeceğini ya da İpone aldıktan sonra kırmanın onlara daha çok yarayacağını birileri boykotçuların anlayacakları dilde anlatabilse…

Fanta içme kısmına girmiyorum bile!

İpone kullanmasak, yerli marka telefon olsa bile yine de İsrail ve Amerikalıların ortak olduğu telefon şirketleriyle konuştuğumuz acı gerçeğini de es geçelim şimdilik…

Kendi yerli üretimin olmayınca boykot ederken bile komik duruma düşüyoruz.

Yeni boykotumuz zamlar…

Zamlar boykot ediliyor derken zam yapanları kimsenin suçladığı, hatta suçlamayı aklının ucundan geçirdiği yok.

Patates ve soğanın fiyatının artmasının sebebi stokçulardı!

Hatırlarsınız önce soğan ve patates depoları basıldı…

Depoları basmak da çözüm olmadı, bu kez üç harfli diye suçladıkları marketleri, fiyatların artışından sorumlu tuttular.

Zamların, kendi ifadeleri ile pahalılığın sorumlusu marketlerdi!

Market baskınları en muteber haberlerdendi!

En son hatırlarsınız, kafe ve lokantalar boykot edildi.

Boykottan kimsenin haberi oldu mu bilmiyorum ama haber yapmak için kafelerde birkaç boş masa buldular.

Et fiyatları uçuşa geçti. Yakında kasapları da boykot ederler diyeceğim ama kimse zaten et alamadığı için boykota gerek kalmıyor.

Aslında gerçekten boykot edilmesi gerekenler var. Ama marketler, kafe veya lokantalar değil.

Benzine yapılan zammı protesto edebiliyor muyuz?

Elektrik veya doğalgaza gelen zammı ağzına alan var mı?

Gübre fiyatlarına gelen zamdan şehirde yaşayanların haberi bile yok.

Havaalanlarındaki uçuk fiyatları boykot edelim diyeni duydunuz mu?

İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanında bir bardak çay 125 lira. Litrenin üçte biri kadar su, bir bardak yani, 125 lira… Küçük bir ayran 219 lira…

Ama boykot yok!

Mahalle arasında sıradan bir kahvehaneye gidiyorsunuz, bir bardak çay içiyorsunuz…

En ucuzu 10 lira… 1 lirası KDV olarak hazineye ödeniyor.

Lokantada bir çorba içiyorsunuz. Esnaf lokantalarında ortalama 50 lira… 5 lirası KDV…

Yiyecek ve içecek sektöründe KDV yüzde 10… Hizmet sektörü ve diğer üretim alanlarında KDV yüzde 20… Başka bir deyişle 10 liranın 2 lirası KDV olarak ödeniyor.

Bunun gelir vergisi var, stopajı var, damga vergisi var, SGK ödemesi var.

Kira, personel gideri ile diğer masrafları saymıyorum bile...

Hayat pahalılığın suçlusu küçük esnaf! Boykota devam!

***

Kararsızlık insanı yok eder

Profesör elinde bir fare ve kutu ile salona girdi. Öğrencilerin şaşkın bakışları arasında fareyi kutunun içine koydu ve kutuyu kapattı. Salona dönerek; “Bu kutuya iki gün kimse dokunmasın” dedi ve salondan çıkıp gitti.

Salondaki öğrenciler olaya bir anlam verememişlerdi. Ne olacağını merak ederek iki gün beklediler.

İki gün sonunda profesör salona girdi ve kutuya yaklaşarak açtı. Kutunun içindeki fare ölmüştü. Sınıfa dönerek farenin neden ölmüş olabileceğini sordu.

- Havasızlıktan…

- Açlıktan…

- Susuzluktan…

Her öğrenci olabilecek ihtimalleri saymıştı. Profesör kutuyu havaya kaldırıp içini öğrencilere gösterdi. Kutunun her tarafı kemirilmiş vaziyette idi.

- Görüyorsunuz değil mi? Fare anlaşılan çıkmak için çok mücadele etmiş. Bunu kutunun içindeki vaziyetten anlıyoruz. Şu var ki fareyi sizin dediğiniz gibi ne havasızlık ne de açlık öldürdü. Fareyi asıl kararsızlık öldürdü! Fare kutunun her yerini parçalayıp çıkacağına sadece bir köşesini parçalasaydı ve bunda da kararlı olsaydı çıkıp kurtulacaktı. Hayatta zaman zaman kararsızlığa düşeriz. “O mu, bu mu?” derken bizim için en kıymetli varlık olan zamanı tüketiriz. Hedeflerimizi çok iyi belirlemeliyiz. Hayat kararsızlık içerisinde yüzecek kadar uzun değil.

(Alıntıdır)

***

TEBESSÜM

Kaç saat?

Dursun, arabayla geçen Temel’i durdurup sorar:

- Trabzon’a ne kadar sürer?

- Yarım saat.

- Ben de binebilir miyim?

- Buyur bin…

Bir süre yol aldıktan sonra Dursun yine sordu:

- Şimdi ne kadar kaldı?

- Bir saat.

- Nasıl olur demin yarım saat kaldı diyordun!

- Biz aksi yöne gidiyoruz.

***

GÜNÜN SÖZÜ

Alışkanlık, anahtarı kaybolmuş bir kelepçedir.

Amos Parrish