Yunus Emre kendi çağının en ileri düşünüşünü halkına kendi öz diliyle ulaştırmış. Çağın okuryazarlarına, mollalarına karşı savaş açmış, gerçek bir kültür taşıyıcısı, şiir ustası, gönül adamı, sevgi denizi olmuş. 

Masalla gerçek bir arada olur mu, diyeceksiniz. Olur. Yunus'ta masalla gerçek bir aradadır. Halk, halktan uzaklaşan kültüre karşı direnişinin örneğini Yunus'ta vermiş. Bir masal sarmalında Yunus gerçeğini oluşturmuş. O Yunus "Bizim Yunus" olmuş. "Bizim Yunus" hücrelerimize, genlerimize kadar perçinlenmiş. 

Kuzguna "Güzel kim" demişler; "Yavrularım" demiş. Elin akıllısından bizim delimiz iyidir diye bir atasözümüz var. Halk sevdiğine, kendinden bildiğine "Bizim" der. Sahiplenir. Sevdiği bir sinema oyuncusu da olsa "Bizim oğlan"dır adı. Yunus'u bitmeyen bir sevgi çağlayanı yapan "Bizim Yunus" damgasıdır. Bu damgayı söylencelerle vuran halkımız olmuş. 

Yunus'a olağanüstü durumlar yakıştırmış. İnsanı yaratılmışların en onurlu kılacak, insanlığı yüceltecek, insanlığın sesini özünü yansıtacak bir modeli Yunus'un varlığında inci gibi işlemiş. 

Söylenceler Hacı Bektaş ve Taptuk Emre ile başlamış: 

Hacı Bektaşi Veli, Anadolu'ya bir güvercin kılığında gelir.  Bunu haber alan ve gelmesini istemeyen Abdalan-ı Rum "Anadolu Abdalları" birer kartal olup onun yolunu keser. Kutsal güvercin Anadolu göklerini kara kartal kanatlarıyla kaplı bulur.

"Yarar geçer kanatları ama bir hayli de pençe yer. Kan revan içinde yedi evli bir Çepni köyüne, bugünkü Hacı Bektaş İlçesine iner, bir duvarın üstüne konar. Fakir bir köylü kadın görür yaralı güvercinin durumuna acır. Önüne yiyecek içecek bırakır. Bu nedenle Bektaşilikte, kadının yeri  önemlidir.  

Hacı Bektaş Anadolu'da Rum erenlerinden saygı ve sevgi görür. Hepsi ziyaretine gelir. Ama, Emre adında bir ermiş gelmez.  Hacı Bektaş, Emre'yi özel olarak yanına çağırttır. Gelmemesinin nedenini sorar. Emre, "Perde arkasından çıkan bir elin kendisine nasip verdiğini, hazır bulunduğu o erenler bezminde Hacı Bektaş adlı hiç kimseyi görmediğini" söyler.

Hacı Bektaş "O elin bir işareti olup olmadığını" sorunca, "Ayasında yeşil bir ben" olduğunu anlatır. Hacı Bektaş elini uzatır. Ayasındaki yeşil beni  gören Emre, kendisine daha önce  el veren mürşitin  karşısında bulunduğunu anlar, heyecanla üç kez "Taptuk Taptuk Taptuk!" der. O andan sonra adı Tapduk Emre olur. 

Biz haberi Yunus'tan verelim. Yunus, Sakarya kıyılarında, Sivrihisar'ın Sarı köy'ünde oturur köylü. O yıllarda yağmur yağmaz, ekin olmaz. Yunus tohumsuz kalır. Eşeğine dağdan alıç, ahlat, meyve yükler, buna karşılık biraz tohumluk buğday aramaya çıkar. İz süre süre  Hacı Bektaş Tekkesi'ne ulaşır. Derdini anlatır, alıçlarına karşılık buğday ister. Hacı Bektaşi Veli kendisine: "Buğday yerine nefes versek olmaz mı" diye sordurur. Yunus illede buğday, der. Hacı Bektaş Veli: "Her alıca karşılık bir nefes verelim," der. Yunus kabul etmez. Hacı Bektaş, her çekirdek başına on nefese kadar çıkar. Yunus buğday, diye dayatır. Bunun üzerine Hacı Bektaş fakir Yunus'a götürebileceği kadar buğday verdirir. Sevine sevine yola çıkan Yunus'u yolda bir düşüncedir alır: ''Bu insan büyük insan olmasa bana buğday vermezdi. Bir çuval buğday böyle bir insandan daha mı değerli?"  diye düşünür, pişman olur döner geriye:

"Alın buğdayı geri, ben nefes istiyorum" der. Hacı Bektaşi Veli: "Senin kilidini Taptuk Emre'ye verdik. Ona git!" der.