Nedenini yazmaya gerek yok: Çünkü herkesin kendine özgü bir nedeni vardır. Şukûfe Nihal'in şiirleri bende buğulu gözler ve ağlayamadığım için boğazımda bir yumruk bırakmıştır. 

"Karanlıklar gölgeni sildikçe gözlerimden
Sesim, bir sızı gibi ardından sürüklendi...
Bir can damarı kopmuş gibi ta içerimden
Kalbimde son damla kan, boşalarak tükendi.
..........

Lâkin ne ben "kal" dedim, ne "kalayım" dedin sen,
Ellerimiz ayrıldı kalbimiz çarpıyorken..."
Hemen herkes böyle bir durum yaşamıştır. Hemen herkesin anılarında yüreğine akıttığı gözyaşlarının izleri ve yakıcılığı kalmıştır.
Belki okuyucularımıza sıkıcı gelebilir ama, Şukûfe Nihal'in kısa bir biyografisini özetlemeden edemedim:
1896'da İstanbul Yeniköy'de bir köşkte doğdu.  Babası V. Murat'ın (1840-1904) başhekimi Emin Paşanın oğlu Miralay Ahmet Beydi. 
Şükûfe Nihal'ın çocukluğu ve dolayısıyla öğrenimi, babasının görevleri gereği gittikleri Manastır, Şam, Beyrut ve Selanik'te geçti. Babası entelektüeldi. Bu nedenle, küçük yaşlarında edebiyatla tanıştı. İlk şiiri "Hazan" Resimli Kitap'ta yayımlandı. Babasının tayini Şam'a çıkınca, İstanbul'da tek başına kalmaması için 1912 yılında, Mithat Sadullah Sander ile evlendi.  Bu evliliğinden bir oğlu doğdu. Bir süre sonra boşandı. O dönemin kurallarına göre evlilik, üniversiteye gitmeye engeldi. 
1916'da  Darülfünûnun kadınlar bölümüne girdi. Edebiyat şubesine devam etti. Son yıl coğrafya okudu. 1919'da üniversitenin coğrafya bölümünden mezun olan ilk kadın oldu. 
30 Mayıs 1919'da, İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalini protesto eden Sultanahmet Meydanı'ndaki ikinci mitingde konuşma yapanlardan biriydi: "Ey aziz vatan beşiğimiz sendin, mezarımız yine sen olacaksın," demişti. 

Anadolu'daki "Kurtuluş"a katkı için İstanbul'da gizlice görev yapan kadınlardan biri  Şukûfe Nihal idi. 1923'te kurulan Kadınlar Halk Fırkası'nın kurucusu oldu; partinin genel sekreterliğini yaptı. 
1920'li yıllarda, şiirin yanında roman da yazmaya başladı. İlk romanı "Renksiz Istırap" 1926'da yayımlandı. 1935'ten itibaren Cumhuriyet, Tan, Yeni İstanbul gibi gazetelerde yazıları yayınlanıyordu.

Şükûfe Nihal,  Ahmet Hamdi Başar ile Kurtuluş Savaşı yıllarında ikinci evliliğini yaptı. Ancak, bu evliliğinde de aradığını bulamadı. Bir kızı olmuştu. 1950'lerin sonlarında eşinden boşandı. 1962'de Kadıköy Selâmiçeşme'de caddeyi karşıdan karşıya geçerken araba çarptı. Sol bacağı kısa kaldı.
1965'te huzurevine yerleşti. Burada ev, kitap ve arkadaş özlemi çekti. Kızı Günay'ın bebeğini doğururken hayata gözlerini yumması üzerine büsbütün yalnız kaldı.  Yurtdışında felsefe öğrenimi gördükten sonra Türkiye'ye gelip Taksim ve Osmanbey'de İstanbul'un en tanınmış iki kitapevini açan oğlu Necati Sander, annesinin bu durumuna çok üzülüyor ve onu böyle görmemek için yanına uğrayamıyordu. Bu geçerli bir mazeret miydi? Oğlunun kendisini ziyaret etmemesine de çok içerliyordu. Kız kardeşleri de ziyaretine sık gelemiyorlardı. Şukûfe Nihal'in hayatla ilişkisi koptu. 24 Eylül 1973'te huzurevinde hayata gözlerini yumdu. Rumelihisarı Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi. 

Şükûfe Nihal şiirlerini yedi kitapta toplamıştı: Yıldızlar ve Gölgeler (1919), Hazân Rüzgârları (1928), Gayya (1930), Su (1933), Şile Yolları (1935), Sabah Kuşları (1943), Yerden Göğe (1960). 

Şiirlerinden başka beş roman yayımlamıştı: Renksiz Istırap (1926), Yakut Kayalar (1931), Çöl Güneşi (1933), Yalnız Dönüyorum (1938), Çölde Sabah Oluyor (1951). Ayrıca Tevekkülün Cezası (1928) adlı bir hikâye kitabı ile Finlandiya (1935) ve Domaniç Dağlarının Yolcusu (1946) adlı iki gezi kitabı çıkarmıştı. 
Bu kitaplarından başka 1 Ocak-28 Şubat 1955 tarihleri arasında Yeni İstanbul gazetesinde Vatanım İçin adlı romanını tefrika etmişti.