Türk kitle hareketlerinde önemli isimlerin başında Şeyh Bedrettin bulunuyor. Onu tasavvufi düşünceleri ve toplum önderliği yönleriyle ayrı ayrı ayarı incelemek ve değerlendirmek gerekir. Onun öncüsü olduğu halk harekatının üzerinden tam 600 yıl geçti. 
Önce birkaç cümle ile asıl adı Bedrettin Mahmut olan Şeyh Bedrettin'in bilinen biyografisinden söz edeyim: 1365 yılında Edirne yakınlarındaki Simavna'da doğduğu sanılıyor. Edirne'de öğrenim gördü.  Bursa ve Konya'da eğitimini sürdürdü. Mısır'a gitti. Zamanın ünlü bilginlerinden dersler alırken, hayatına yeni bir yön vermesni sağlayan Şeyh Hüseyin Ahlati ile tanıştı. Şeyh Bedreddin o güne kadar Sünni İslam anlayışını benimseyenlerin çevresinde bulunmuş ve düşüncesini öyle oluşturmuştu. Şeyh Hüseyin Ahlati ise Ehlibeyt düşüncesini bir anlamda Aleviliği benimseyen birisiydi. 
Şeyh Bedreddin, Şeyh Hüseyin Ahlati ile yaptığı sayısız tartışma ve sohbet sonrası Aleviliği benimsemişti. Bu aşamadan sonra Şeyh Bedreddin Tebriz'e giderek sarayda düzenlenen tartışmalara katıldı. Şeyh Hüseyin Ahlati vefat edince kısa bin süre  yerine geçti.  Şam, Halep, Karaman, Konya, Aydın, Tire ve İzmir'e uğradıktan sonra 1406 yılında Edirne'ye geldiğinde. Osmanlı İmparatorluğunda taht kavgası başlamıştı.  Süleyman Çelebi'yi yenen Musa Çelebi Edirne'yi ele geçirmişti. Hükümdarlığını ilan eden Musa Çelebi, etkisi ve sevenleri giderek artan Şeyh Bedreddin'i kazaskerliğe getirdi. 1413 yılında Mehmet Çelebi Musa Çelebi'yi yenince Şeyh Bedreddin'i İznik'e sürgüne gönderdi. 
Osmanlı İmparatorluğunun baskılardan ve zulümden bıkan halk, Şeyh Bedreddin'in ve diğer Alevi önderlerinin telkinleriyle isyan ediyordu. 
Şeyh Bedreddin oluşturuyor. Şeyh Bedreddin'e bağlı olan Börklüce Mustafa Aydın'da, Torlak Kemal ise Manisa'da direnişe geçmişti. Osmanlı ordusuna ağır kayıplar vermelerine karşın yenilmekten kurtulamadılar. Börklüce Mustafa'ya ve Torlak Kemal'e yapılan işkence ve bu işkenceye yiğitçe karşı koymasıyla Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal Anadolu Alevi halkının asırlarca belleğinde ve yüreğinde yer etmesini sağladı. Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal'in yenilmesi sonucu Şeyh Bedreddin İznik'ten gizlice ayrıldı. Kendisini sevenlerin çok olduğu Deliorman yöresine çekilirken Osmanlı ordusun eline geçti. Serez'e götürüldü. 1420'de idam edildi. 
Şeyh Bedreddin sevgiyi, insanın bütün kötülüklerden kurtulması, yücelmesi ve Tanrı katına yükselmesi olarak anlıyordu.  Eşitlik ve kardeşlik düşüncesini hep ön planda tutmaktaydı.  Hemen her şeyin insanlar arasında ortak, paylaşabilir ve mubah olmasını bir eşitlik ilkesi olarak görmüştü. Osmanlı toprağında yaşayan halklar arasında, din farkının kaldırılmasını ve Müslüman olmayanların da ülke topraklarından yararlanması gerektiğini ileri sürmüştü. Bu çerçevede "bir toprak reformu ve buna koşut olarak dinsel bir reform" yapılmasını savunmuştu. 
Şeyh Bedrettin'in düşüncelerinden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz: 
İnsanlar birbirlerine yahut haksız mala, meşru olmayan paraya veya rütbe ve mevkilere yiyecek ve içeceklere ibadet ediyorlar da, Allah'a ibadet ediyoruz sanında bulunuyorlar. 
Hakiki ibadetin hiç bir vakit kayıt ve şartı yoktur. Hangi tarzda yapılırsa yapılsın, Tanrının dileğine uygun olur. İbadetin temeli maksudun Hak olmasıdır. Bir cemaatte bu temel bulunmayınca yaptıkları ibadetler de kaybolur.. 
Kötü ve Çirkin işlerle uğraşan insanlar Hak'tan uzaklaşmışlardır. Cehennem işte budur. Cennetle cehennemi başka yerde aramak saçmalıktır. 
İnsanlar Müslümanlıktan önce somut bir puta taparlardı, çağımızda ise hayali bir puta tapıyorlar. Belki bir gün Hak kendisini gösterirde Hak olarak ona taparlar. 
Tanrı dünyayı yarattı ve insanlara verdi. Demek ki; dünyanın toprağı ve bu toprağın bütün ürünleri insanların ortak malıdır. Ben senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim, sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabilmelisin. Çünkü bütün bunlar hepimiz içindir ve hepimizin malıdır. 
Tarih, gelecek için kavga verip, yitmiş bile olsa, insanlık için vuruşanları hiç unutmaz. 
Ölmezden önce ölmek, dünyanın zevklerinden ve hayvani hırs ve şehvetlerinden sakınmaktır. Onu yapabilen insan, şüphesiz ki; hakiki varlık ile birleşir. Ve sonsuz hayat ile diri olur. Ancak insanlar dünyanın bin bir türlü çekici ve aldatıcı zevkinden, çeşit çeşit yakıcı hırslarından ayrılmadıkları için buna gönül vermezler.