Okuyunca önce Zaytung haberi sandım. Şaka gibiydi... 
Haber ciddiydi... Dikkatlice okudum...
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 720 bin lira ödüllü "Cami Tasarım Fikir Yarışması" düzenliyor. 
Yapı İşleri Genel Müdürlüğünün resmi internet sitesinde yapılan duyuruya göre, yarışma Diyanet İşleri Başkanlığının talepleri doğrultusunda Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un talimatıyla düzenlendi.
Projelerin son teslim tarihi 10 Nisan 2019. Yarışmada 200 kişilik ve 1.000 kişilik camiler kategorileri için üçer derece, üçer mansiyon ikişer de satın olmak üzere seçilecek 16 projeye toplam 720.000 TL ödül verilecek.
Yanlış okumadınız, yedi yüz yirmi bin Türk Lirası ödül. Neredeyse bir milyon Türk Lirası...
Bir yandan kriz gerekçesiyle tasarruf tedbirleri uygulandığı söyleniyor...
O zaman bol keseden ödül dağıtılacak olan bu yarışma neyin nesi oluyor?
Kim ihtiyaç duymuş? 
Türkiye'nin şu an acil ihtiyaç duyduğu konu cami projesi mi?
Camiler birkaç istisna hariç, halktan toplanan paralarla yapılıyor...
Cami arsaları da çoğunlukla vatandaşlar tarafından bağışlanıyor...
Vatandaşlar cami yaparken, Diyanet'ten proje mi isteyecek?
Ya da Diyanet, cami yapmak isteyenlere illa bu projeyi kullanın diye emir mi verecek?
İlla bir cami projesine ihtiyaç duyulmuşsa, bu yarışmayı hayır amacıyla niçin düzenlemediniz? Hiç ödül koymadan veya manevi değeri olan bir ödülle niçin böyle bir yarışma yapmadınız?
Bir yandan hayır işi olacak, bir yandan da binlerce lira para birilerinin cebine inecek...
Böyle bir şeyin yapılması ne kadar İslâm'a ve Müslümanlığa uyar?
Çok önemli diğer bir husus, bu ödül hangi bütçeden karşılanacak?
Diyanet İşleri Başkanlığı veya Diyanet Vakfı tarafından her Cuma günü cami kapısında vatandaşlardan toplanan paralardan mı bu ödül verilecek?
Veya devletin bütçesinden mi ödenecek?
En önemli husus da, bu kadar kapsamlı projeyi bu kadar kısa sürede hazırlamak zor olduğuna göre, bu yarışma birilerinin önünü açmak için mi düzenlendi?

*****

Başkan pazarı ziyaret ederse...

Çin Devlet Başkanı, bir et pazarına resmî ziyarete gitmiş. Pazarı tertemiz ve çok düzenli bulmuş. Adamları ile gezerken rastgele bir kasabın tezgâhına gelerek sohbet etmeye başlamış. 
Başkan: Domuz etleri fena değilmiş, işler nasıl gidiyor?
Kasap: Genelde iyiydi ama bugün bir kilo bile satamadım.
Başkan: Neden?
Kasap: Siz ziyarete geldiğiniz için müşteriler pazara alınmadı.
Başkan: O zaman ben alayım, bana 4 kilo verir misiniz?
Kasap: Hayır satamam.
Başkan: Neden satamıyorsun?
Kasap: Siz geleceksiniz diye tüm bıçaklarımızı topladılar.
Başkan: Bıçak olmasa da olur, bana şu parçayı ver bakayım.
Kasap: Yine de satamam efendim.
Başkan: Yine ne oldu? Neden satmıyorsun?
Kasap: Çünkü ben kasap değilim, silahlı polis timinden bir askerim.
Başkan sinirli bir şekilde: Git bana polis müdürünü çağır. 
Kasap: O da karşıda balık satıyor efendim.
Ve medya ertesi gün; "Başkanın et pazarını ziyaretinde pazarcı esnafı memnuniyetini dile getirdi" manşetiyle vermiş haberi.
***

TEBESSÜM

Suyu yıka

Süleyman Nazif ve Abdülhak Şinasi birlikte yemek yerken, Şinasi garsonu çağırır ve su ister.
Şinasi'nin kirden ve mikroptan eldivenle el sıkacak derecede korktuğunu bilen Süleyman Nazif garsona arkadan seslenir:
- Oğlum, beyefendinin suyunu yıka da öyle getir.

*****
GÜNÜN SÖZÜ
İhtiyacımız olan tek şey; değer verince değişmeyen insanlardır...
T. S. Eliot