Kendimi bir pencerenin önünde görüyorum gözlerimi kapadıkça. İnsan kalabalığıyla yaşayan sokağa bakıyorum  pencereden. Aslında hiçbir yerde değilim.

Konuşmak  istemiyorum. Bozuk saatime takılıyor gözüm. Her bakmamda gülümsüyorum.  Acaba diyorum neresindeyim zamanın. Aldırmıyorum. Bakmaya devam ediyorum. Sokak satıcılarına, kadınlara, erkeklere. Sorular soruyorum kendime. Bazen hiç cevap vermiyorum. Bazen duymazlıktan geliyorum. Değiştiriyorum konuyu. Bozuk bir tuğla olabilir diyorum şu karşı duvarın içinde. Bozuk bir saat gibi  nerede olduğunu bilmiyordur belki. 

İnsanlar geçiyor aşağı ve yukarı.  Belki de bir ek yeri var hayatın. Belki birilerimiz takılıyoruz orada uymayan bir şeylere. Kalıyor orada hayat. Akmıyor, akamıyor. Ya da mutsuzluk durakları var ömrümüzün. Ben o duraklardan birindeyim bu günlerde biliyorum. 

Sanki bir camın arkasından bakıyorum hayata. O kadar soyutlandım, o kadar uzaklaştım yaşamak denen o ince sızıdan. Birileri beni bin ekranı olan bir odaya kapatmış gibi. O ekranlardan her şeyi görüyormuş gibi. Sesimin ulaşmayacağı binlerce görüntü. Ve çaresizlik. Görmek ve dokunamamak arasında. İşte bu günlerde benim yaşamım bu sanki. Ya da yaşayamadığım.

Nereye gitsem kurtulamıyorum kendimden. Dönüp dolaşıp gri bir koridorda buluyorum kendimi. Saat iki oluyor hep. İnanmıyorum. Yanlış yöne gidiyor asansörler, ekrandaki  grafikler yanlış. Hiçbir kerrat cetveline uymuyor oradaki sayılar. Bir tek istatistikler doğru, diyor ki son yayınlanan istatistik tablo; ''en çok bu koridora düşüyor gözyaşı''.
Her şey dönüşüyor anlamadığım bir dile. Oksijen dönüşüyor, sesler dönüşüyor. Işık, renk dönüşüyor. Durmadan bilmediğim bir dünyaya çıkarıyorlar beni. Unutulmuş bir söz oluyor mutlaka. Ya da her kesin bir derdi var durur içerisinde diyor Kazım Koyuncu.

"Herkesin bir derdi var durur içerisinde"

Hayatın mutsuzluk durakları var. Bazılarından geçtim biliyorum. Bazılarında bekliyorum hala. İşte bu durak bu koridora rastlıyor. Gözyaşının en çok düştüğü koridor burası. Herkesin hep beraber sustuğu yer. Bazen açılmasını bekliyoruz bir kapının, bazen kapanmasını. Saatlerimiz inanmıyor kendine. hep bozuk bir tuğla oluyor duvarda. Ve yanlış başlayan bir cümle mutlaka.

Şu evrendeki bütün hayat baktığım camın öteki tarafında sanki. Sanki tek yalnızıyım bu evrenin. Ve bunun farkında olan tek yalnız.
Kayda değer hiçbir şey yapmıyoruz bu günlerde. Biraz duymuyoruz, biraz susuyoruz, biraz anlamıyoruz. 

Kapısında yoğun bakım yazan koridorda yalnızlıklarımızı sınıyoruz.