Başaran Holding'e ait uçağın İran'da düşmesi ve 11 insanımızın hayatını kaybetmesinden sonra maalesef bazı çevreler kin ve öfke kustu...

Ölmüş kişilerin arkasından yapılan yorumlar, söylenen sözler insanlık adına utanç verici...

11 insan hayatını kaybetti ama kimileri insanlığı öldürdü...

Maalesef bu durum ilk kez olmuyor ve görünen o ki son kez de olmayacak...

Toplum ikiye ayrıldı... 

Taraflar adeta birbirlerine kin ve öfke kusuyor.

Bir tarafta kötü bir olay olunca karşı cephedekiler bayram ediyor...

Diğer cephede acı bir olay yaşanınca karşı taraftakiler aynı utanmazlığı yapıyor...

Her iki tarafta da maalesef insanlıktan nasibini almamış bir kesim var...

Bazıları, olayı kışkırtmak, insanları birbirine düşürmek için bu iğrenç yorumların yapıldığını iddia ediyor...

Gerçekten toplumu karıştırmak isteyenlerin olduğu doğrudur, ancak bu kadar çok insanın bu amaçla hareket ettiğini düşünmek de çok saflık olur...

Maalesef toplum olarak kin ve öfkeyle hareket ediyoruz...

Güya din adına ve ahlâk adına bu utanmaz yorumları yapanlara niçin gür bir sesle ortak tavır konulmuyor?

Her Ramazan'da sakızın orucu bozup bozmadığı konusunda fetva veren hocalar veya Diyanet, bu utanmazlar için niçin iki kelam etmez...

Veya her daim insan haklarından dem vuranlar, karşı cephede bir olay olduğunda iğrençleşen kişilere niçin yeterince tepki göstermez?

Ahlâka, insanlığa, hukuka ve adalete aykırı ses çıkaranlara karşı herkes ama herkes ortak tepki koyabilmelidir...

Bunlar bizim çocuklar, diyerek iğrenç yorumları yapanların sırtını sıvazlarsak... 

Yarın aynı iğrençlik dönüp dolaşıp bize de bulaşacaktır...

Öfke ve kinden beslenenler yarını da düşünmeli...

Ölüm haktır...

Ama insanlık ölürse hepimiz altında kalırız...

****

Tatlı dil öfkeyi dindirir

Halil Bey, arabasına atlamış evine gidiyordu. Bir yandan orucun ağırlığı, bir yandan bayram telâşı, bir yandan da arife günü olmasına rağmen tatil edilmeyen işin bitmez çilesi kendisini bir hayli yormuştu.

Şimdi tek düşüncesi vardı; bayram dolayısıyla aldığı hediyeleri evine ulaştırmak, dört gözle yolunu bekleyen çocuklarını sevindirmek...

İftar yaklaştığı için yollar kalabalık, trafik sıkışıktı. Halil Bey günün yoğun geçmesinden dolayı diğer günlere kıyasla daha fazla acıkmıştı. Bu açlık halsizlik ve başının dönmesine sebep oluyordu.

"Bir kaza olmadan, sağ salim eve ulaşırım inşallah!" diye dua ediyordu. Bu düşüncelerle ilerlerken aniden yanan kırmızı ışığı görünce geçip geçmemekte kararsız kaldı. Önündeki araba durunca firene bastı, ama biraz geç kalmıştı. Tekerlekleri kayan araba öndeki araca hafifçe çarptı.

Halil Bey önemli bir kaza olmadığı için şükür ediyordu ki gözlerine inanamadı. Çarptığı aracın iri yarı şoförü hızla kapıyı açmış, elinde koca bir beyzbol sopasıyla öfkeli öfkeli kendisine doğru geliyordu.

"Gelişinden belli, kesin dövecek" diye düşündü. Karşılık mı verseydi acaba?

"Hayır! Bu hiçbir işe yaramaz" dedi, kendi kendine.

"Adam dev gibi, elimi kaldırmaya fırsat vermeden beni mahveder" diye düşündü. Allah'ım, ne yapmalıydı. İşte adam iyice yaklaşmıştı. Bekli de az sonra kendini kaybedecek, gözlerini hastanede açacaktı. Adam varmıştı işte kapıya. Sağ eliyle sopayı sıkıyor sol eliyle de kapıyı açıyordu. Hemen adamı yatıştıracak bir şeyler söylemeliydi.

Halil Bey, daha adam kapıyı açar açmaz, ağzını açmasına bile fırsat vermeden, zoraki tebessümle sağ elini ona doğru uzatıp; "Bayramınız mübarek olsun. Size bir şey olmadı inşallah?" dedi.

Adam kendisine uzanan bu dost eli karşısında kısa bir şok geçirdi. Az önce avına saldırmak için bekleyen aslanın hırçın bakışlarını andıran bu gözlerde şimdi mahcubiyet okunuyordu. Halil Bey adamın sopayı saklamaya çalıştığını fark etti.

Hâlâ korkudan titreyen ellerini onun omzuna koyup; "Size bir şey olmadıysa endişelenmeye gerek yok. Cana gelecek olan mala gelsin. Öyle değil mi?" dedi.

Adam söyleyecek söz bulamıyordu. Ağzından dökülen iki üç cümleyle ancak şunları diyebildi:

"Sizin de bayramınız mübarek olsun efendim. Bizde de, arabalarımızda da önemli bir hasar yok. Hadi! İftara geç kalmayalım. Size uğurlar olsun..."

***

TEBESSÜM

Ne kızıyorsun?

Hâkim sorar:

- Oğlum adın nedir?

- Temel ama "Z"si yok! 

Hâkim:

- Temel'de "Z" olur mu, be adam?

- Hâkim bey ne kızıyorsun, ben de zaten "Z"si yok dedim!

****

GÜNÜN SÖZÜ

Kibir, öfke, zulüm, kin ve nefret, insanı alçaltır.

Bayezid-i Bistami