Geçtiğimiz günlerde Gazeteci Bekir Coşkun vefat etti.

Sosyal medyayı geçtim, gazetelerde, köşe yazılarında bile hakaret edildi. Demedik söz, etmedik hakaret bırakmadılar.

Hatta biri utanmadan, gelen tepkilere cevap olarak niye hakaret etmeyeceğim diyecek cinsten ikinci kez yazı yazdı.

Mesut Yılmaz, daha vefat etmeden hoca görünümlü kimi zavallılar akla ziyan laflar etti.

Vefatından sonra kimi kendini bilmezlerin söyledikleri utanılacak cinsten…

Deprem oldu, sosyal medyada İzmir’e, İzmirlilere saydırıldı.

Ölmüş kişilerin arkasında konuşmayı bile meziyet sayan, acı olaylardan bile birilerini suçlamaya sebep arayan kindar, öfkeli, daha da önemlisi kara cahil bir grup var…

Din adına hareket ettiklerini söylerler, Müslümanlıktan, İslâm’dan haberleri yok.

Güya İslâm adına kafa koparan, cinayet işleyen, her türlü vahşeti yapan teröristleri bile övecek kadar ileri giden kara cahiller var.

Sadece dindar görünümlü değil, din karşıtı görünen kara cahiller de çok.

Onlar da karşı cepheden aynı kara cahilliği, aynı çirkefliği yapıyor.

Daha da acısı, dün bu kara cahiller, azınlıktaydı; çoğunluğun arasında sesleri çıkmıyordu; sesi çıkan olursa da çoğunluk onları susturuyordu.

Şimdi kara cahilleri destekleyen bir başka kara cahil grubu var.

Kimisi maalesef etkili yerlerde, sesi fazla çıkıyor; daha geniş çevreye kinini bulaştırıyor.

Kahve köşelerinde bile konuşulmayacak dille insanlara saldırıyor, bir çamur deryasında salya sümük çirkeflik saçıyorlar.

Hak, hukuk, adaleti geçtik; insanlarda saygı ve sevgi kalmamış.

Sanmayın ki, bu çirkeflik, bu kin, bu öfke, bu cehalet sadece vefat edenlere karşı yapılıyor.

Yaşayanlar da nasibini alıyor…

Hele sizi güçsüz görsünler, hele yaptıklarının yanlarına kâr kalacağını anlasınlar, kin ve öfke kusarlar…

Güçsüz gördükleri kadınları ezerler, döverler, kinleri bitmez öldürürler…

Çocukları döverler, taciz ederler, vahşice canlarına kıyarlar…

Sokakta, trafikte sudan sebeplerle saldırırlar, demir çubuklarla dövmeye kalkarlar.

Güçleri yetmeyince, diz çöküp itaat ederler; emrindeyim ağam paşam havasına girerler…

Bu kara cahillerde vicdan ve Allah korkusu kalmamış…

Kin ve intikamdan beslenirler…

Sadece güce ve paraya taparlar…

*****

 Hayata bakış açısı

Üniversite mezunu sınıf arkadaşları yıllar sonra buluşurlar ve profesör hocalarını ziyarete giderler.

Profesörün evinde koyu bir sohbet başlar… Kimi işinden memnun değildir, kimi kocasından. Kimi kaç yıldır o arabayı istemektedir. Bir diğerinin kayınpederi hastadır… Hepsi yakınıyor… Yoruluyorum, mutsuzum, işimi değiştirmek istiyorum, ev yetmiyor, bu araba eskidi, teknem olsa, bu şehri sevmiyorum, çocuklar okula başlayacak, o kolej mi, bu kolej mi?

Profesör bu yakınmaları gülümseyerek dinler, sonra seslenir:

- Ben bir kahve koyayım size…

Mutfağa gider, koca bir termosa mis gibi bir kahve hazırlar. Tepsi alır,  içine birbirinden farklı fincanlar dizer. Birinin kulpu kırık, biri çok özel ince porselen, biri daha büyük, biri daha derin, birisi şirket markalı, birisi altınlı.

Salona gelir, fincanları ve termosu bırakır:

- Hadi, fincanlarınızı alın, kahvenizi koyun…

Herkes uzanıp bir fincan seçer... Önce en güzel ve değerli olanlar seçilir, sona kalanlar kulpsuz ya da daha özensizlerdir. Kahvelerini doldururlar ve birer yudum alırlar.

- Ohhh, nefis ya… Mis gibi, ne kadar ihtiyacımız varmış…

Profesör gülümseyerek eski öğrencilerine bakar ve söze başlar:

-Ah benim toy canlarım. Tepsiyi ilk getirdiğimde düşünmeden en güzel fincanı seçmek için elinizi uzattınız. Aynı yaşam gibi... Her şeyin en düzgününü istesek de, bazen bizim dışımızda gelişen olaylarla bize kalanlar eksik parçalı ya da daha durgun olabiliyor... Şimdi hepinizde çok farklı fincanlar var. Birinin kenarı kırık, biri diğerinden küçük, biri sade, biri şatafatlı… İlk yöneldiğiniz, görüntüsü itibariyle istediğiniz fincan ama sonra size kalan neyse, o fincanla da yetindiniz. Koca termostan elinizdeki farklı fincanlara hepiniz aynı mis kokan kahveyi koydunuz ve kahveyi yudumlayınca elinizdeki fincanı unuttunuz. Hepiniz derin ve mutlu bir ‘ohhhh’ çektiniz. İşte hayat da böyle. Geliş tarzı, kullanım şekli, görüntüsü farklı da olsa hepimizin hayatı içilen bu kahve gibi hep aynı güzellikte. Lütfen hayatınızı kahvenizi yudumlar gibi derin bir ‘ohhh’ çekerek ve her anından keyif almayı bilerek yaşayın. Size nasıl sunulduğuna bakmadan…

*****

TEBESSÜM

Anlatamıyorum

Okulda kızları arkadaş olan iki dost, yıllar sonra karşılaşır. Hal hatırdan sonra sorar:

- Kızından ne haber, neler yapıyor?

- Valla işte ne olsun, geçen sene işe girdi. Başını kaşıyacak vakti yok. İlk başlarda geceleri fazla mesai yapıyordu. Sonra hafta sonları da çalışmaya başladı. Patronu çok sevmiş, her işi kızıma veriyor. Derken Ankara seyahatleri başladı. Bizimki çanta sekreter gibi, patron nereye kızım oraya. Sonra Paris seyahatleri filan, en sonunda bu iş böyle olmayacak dediler, patronu ev tuttu. Deli gibi çalışıyor evladım. Peki sizin kızınız ne alemde?

- Valla bizim kız da kötü yola düştü ama ben sizin kadar güzel anlatamıyorum.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Size kimin hükmettiğini öğrenmek istiyorsanız, sadece kimi eleştirmeye izniniz olmadığını bulun.

Voltaire