Sonbahar, edebiyatımızın bir döneminin sembolü olmuştur ki, bu Servet-i Fünun’dur. Servet-i Fünun şairleri, insanla sonbahar arasında  benzetmeler kurmuşlar, sonbaharın rengini, musikisini şiirlerinde bir besteci, bir ressam gibi yansıtmışlardır. Günümüz Şairlerinden Atilla İlhan’ın da böyle bir şiiri var: “Kadınlar sonbahar yapraklarını dökmeye başlar / Titrek dudaklarında sarışın bir keder /  Nabız kaybolur kan susar dolaşım yavaşlar ...” diyor. 

Edebiyatımızın daha sonraki dönemi olan Fecr-i Ati’de durum biraz değişiyor: Ahmet Haşim, bu mevsimde düşüncelere dalsa da dünyevi zevklerden vazgeçmiyor :

"Bir taraf bahçe, bir taraf dere, / Gel uzan sevgilim benimle yere;/ Suyu yakuta döndüren bu hazan, / Bizi gark eyliyor düşüncelere..."

Şüphem yok ki; her mevsim gibi sonbahar da şiirin kendisidir. Duygularınızın pozitif yada negatif yüküne göre, istediğiniz yöne çekebilirsiniz. Ama ben derim ki, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın  dizeleri kulağınıza küpe olsun:

“Durgun havuzlara işlesin bırak

Yaprakların güneş ve ölüm rengi,

Sen kalbini dinle,ufuklara bak.

Düşünme mevsimi inleten rengi

Elemdir mest etsin ruhunu yeter

Eser rüzgarların durgun ahengi.

Yan yana sessizce mevsimle keder

Hicrana aldanmış kalbimde gezin

Esen rüzgarlara sen kendini ver.”

Bence, eylül aylarının duygu yoğunluğunu en güzel anlatan şiirlerden biri şu:

“Son güllere baktıkça deşilsin eski yaran,

Eylül bahçelerinden her geçişte beni an.

Yüklü dallar altında meyvalarla oyalan,

Eylül bahçelerinden her geçişte beni an.

Sisli güz sabahları estikçe serin serin,

Seyre dal gözlerimi dalında mürdümlerin..

Sararan mevsim gibi ah edip derin derin

Eylül bahçelerinden her geçişte beni an! ”

Yukarıdaki şiir, Rıza Polat Akkoyunlu’nun. “Nokta Noktam” adıyla tanınmış şiirini, çoğu kişiler bilirler ya da işitmişlerdir. Ama bu şiirin şairi hakkında, kimse bir şey bilmez. Ben de bilmiyorum. Bildiğim, Adana’da doğduğu, öğretmenlikten emekli olduğu. Ankara’nın koltuk meyhanelerine devam ettiği. Meyhanede kendisini görüp elini öpen Salih adlı öğrencisi için yazdığı şiir. Ve şiir tadında, duygu derinliğinde diğer şiirleri. Bu şiirlerden birisi de kızı için yazdığı, “Kızım benim! / Acısı tatlılardan tatlı, sızım benim... / İnan bana! / Sana güzel, cici, yavru meleğim / Daha ne demeli bilmiyorum. / Oysa ki ben, seni senden daha çok seviyorum. ...” dizeleriyle başlayan ve her okuyuşumda gözlerimi nemlendiren şiiri.

Bu şiirleri, çeşitli kaynaklarda bulabilirsiniz. Ama Rıza Polat Akkoyunlu hakkında bir bilgiyi günümüzde, yazarlar ve şairler ansiklopedilerinde, sözlüklerinde bulamazsınız. İçinde bulunduğumuz eylül ayında, eylül bahçelerinde gezerken, değeri bilinmemişlerden birisi olan Rıza Polat’ı anmak ihtiyacı duydum.

Çalışanlar farkına varmıştır. Artık güneşli sabahlarda uyanmıyoruz. Uyandıran zil, giderek koyulaşan loş bir ortamda çalmaya başladı. Günler kısalmaya geçti. Şimdi, bir başka anlam kazanıyor ve duygu yüklüyor Yahya Kemal’in “Eylül Sonu” şiiri:

“Günler kısaldı. Kanlıca'nın ihtiyarları

Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.”

Kollarını açmış hazan mevsimi bizlere “gel gel!” diyor. Ne kadar ayak direyip, yaz günlerine sarılsak da, sonbahar rüzgârlarının önünde savrulmamak elimizde değil.

En çok şiirin bahar ayları üzerine yazıldığını sanırsınız ama, eylül üzerine yazılanlar daha çok. Elden gidene karşı duyulan özlem, sonbahar yani “hazan”la birlikte şarkılaşan melankoli, yalnız Yahya Kemal’in değil, hemen hemen her şairin şiirlerinde kendini duyurmakta.

Hayatın her döneminin, yaşanılan her mevsimin kendine özgü güzellikleri var. Ama, sonbahar, şiirimizde hüzünle özdeşleşmiş. Mevsimlerin en şairane olmasının nedeni bu olsa gerek. Sonbahara eylül kapısından girmekteyiz. Ahmet Haşim, “Son Bahar Şiirleri” adlı yazısında söyle diyor:

“Bahçelerde sarı çiçeklerin açtığı; havanın keskin incir yaprağı kokularıyla dolduğu; ufuklarda gümüş ve bakır bulutların anlaşılmaz işler hazırlamakla meşgul olduğu; akşamüstü otları kurumuş tepelerde, yeşil eşarp, kırmızı örtü, beyaz ve lacivert elbiselerle dolaşan genç kızların etekleri rüzgârda uçuştuğu ve saçları çözülüp dağıldığı bu mevsimde, sonbahar şiirlerinden daha munis bir konuşma konusu olabilir mi?”

Elveda doyamadığım ve doyasıya yaşayamadığım yaz günleri. Günaydın hazan.