Millet olarak, her konuda, her şeyi çok iyi bildiğimizi düşünürüz. Düşünmenin ötesinde kesin inanırız...

Bu sebepledir ki, özellikle teknik olmayan mesleklere çok itibar etmeyiz...

Avukatlara değer vermez, hocalara burun kıvırır, öğretmenleri yok sayarız... Psikolog diye bir mesleği zaten kabul etmeyiz, çünkü en iyisi psikolog olduğumuza inanırız...

Hal böyle olunca çoğu zaman komik durumlara düşeriz, farkına bile varamayız...

Özellikle sosyal medyanın artması, sosyal medya üzerinden haberleşmenin çoğalması ile bu durum daha net şekilde ortaya çıktı...

Birkaç zamandır şöyle bir mesaj dolaşıyor; "Bugün Rebiülevvel ayına girdik Peygamber efendimiz (S.A.V) bu ayda dünyaya gelmiştir. Peygamber efendimiz buyuruyor ki: 'Kim bu aya girildiğini birbirine haber verirse, onu cennetine alması için kıyamete kadar Allah'a dua edeceğim."

Kimi mesajlarda ise cennet garanti ediliyor! 

Bedavacılığı, ucuzluğu seven bir yapımız var. Bu şekilde cenneti de garantiye almak istiyoruz.

Hz. Peygamberimiz adına uydurulmuş bir söz... O kadar ki, uydurma hadis kitaplarına bile girememiştir. 

Kaynağı bilinmeyen, bu sözü herkes haşa Allah'ın emri gibi yayıp duruyor...

Bu kadar basit bir sözü, Hz. Peygamberimize atfetmek kadar büyük bir vebal olabilir mi?

Maalesef etkili ve yetkili yerlerde olanlar da, sosyal medyaya girememiş olacaklar ki, bu konuda hiçbir söz söylemiyor...

Sadece bu kadar mı, olur olmaz her sözü birilerine atfediyoruz...

Bir doğruyu anlatmak için saatlerce dil döker ikna edemezsiniz ama...

Whatsapp gruplardan veya her hangi bir sosyal medyada gördüğümüz her şeyi kesin doğru kabul eder ve yaymak için elimizden geleni yaparız...

Bu konuda o kadar ileri gidiliyor ki, Ramazan ayında "bugün Muharrem ayına girdik" diye gelen mesajları doğru kabul edip sevabına (!) yayıyoruz...

Sonra da din konusunda en büyük âlim gibi konuşuyor ve mangalda kül bırakmıyoruz...

Cehalet kötüdür... En büyük cehalet ise cahilliğinin farkına varamamaktır.

****
Mutluluğun sırrı

Gencin biri, mutluluğun sırrını öğrenmek ister. Bir bilge aramaya koyulur. Sorar,  soruşturur, falanca kişidir derler. Aradığı bilge kişinin kırk günlük mesafedeki bir köşkte yaşadığını öğrenir.  Üşenmez, yola çıkar ve bilgeyi bulur.
Bilge, genci güzel bir ziyafetle ağırlar ve isteğini sorar:

"Mutluluğun sırrı" der delikanlı, "Bana bunu öğret."

Bilge, mutluluğun sırrını vermeyi kabul eder...

Delikanlının eline bir kaşık verir, birkaç damla sıvı yağı da kaşığın içine koyar.

Bilge, delikanlıya, "Köşkümü gezip tanıyacaksın, ancak bu yağı dökmeyeceksin" der.

Delikanlı köşkü gezmeye koyulur ama gözü devamlı kaşıktadır...

Delikanlı köşkü gezdikten sonra döner gelir. Bilge, "Salondaki Acem halılarını gördün mü, kütüphanedeki şömineyi fark ettin mi, bahçedeki gülleri gördün mü?" şeklinde bir yığın ayrıntı sorar.

Utanan delikanlı, hiçbir şey görmediğini itiraf eder. Çünkü sadece kaşıktaki yağa bakıyordu.

Bilge şöyle der; "Öyleyse git şimdi daha dikkatli olarak köşkümün harikalarını gör. Oturduğu evi tanımadan o insana güvenemezsin."

İçi rahatlayan delikanlı, kaşık elinde gördüğü her şeyi hafızasına adeta kazırcasına dikkat eder, gördüklerini bir güzel anlatır.

Bilge; "Peki, sana emanet ettiğim iki damla yağ nerede?" diye sorar.

Kaşığa bakan delikanlı, iki damla yağın dökülmüş olduğunu görür.

Bilgeler bilgesi delikanlıya der ki;

"Mutluluğun sırrı, dünyanın bütün harikalarını görmektir ama iki damla yağı unutmadan."

***
TEBESSÜM

Zeki çocuk

Dursun'la Temel, bebeklerini parkta dolaştırıyorlardı.

Dursun'un 12 aylık bebeği yürüyor, Temel'in 22 aylık bebeği ise kucakta...

Dursun:

- Övünmek gibi olmasın benim oğlum çok akıllıdır, der.

Temel anında cevabı yapıştırır:

- Benim çocuk daha akıllı. Baksana 20 aylık oldu, hâlâ kendini taşıtıyor...

****

GÜNÜN SÖZÜ

Eğer bir gün "keşke" demek istemiyorsanız, üç şeyi doğru seçin; eşinizi, işinizi, arkadaşınızı...

Hz. Ali (RA)