Maça gidenler bilir…

Amigolar seyirciyi coşturmak için bağırır… Stattaki tüm seyirciler hep bir ağızdan aynı şeyi tekrarlar…

Bir bakıma amigoların ağzından çıkan her söz emir gibi telakki edilir ve seyirciler hep bir ağızdan aynı şekilde tempo tutar…

Tabii ki amigoların da her şeyi kendi kafalarına göre yaptıkları ve bağımsız hareket ettiklerini düşünmemek lazım…

Ülkemiz de maalesef statlara döndü…

Biri çıkıyor, bir şey söylüyor; aynı takım taraftarları gibi aynı safta olan herkes hep bir ağızdan tekrarlıyor.

Söylenen söz doğru mu yanlış mı, sözün ucu nereye varır kimse düşünmüyor.

Sadece söyleyene bakıyor; eğer kendi taraftarlarından biri ise sorgusuz sualsiz doğru kabul ediliyor.

Karşı taraftan biri ise yüzde yüz doğru olsa bile şiddetle karşı çıkılıyor.

Herkes sloganlarla bağırarak konuştuğu için kimin ne söylediği anlaşılmıyor, kimse de birbirini anlamak istemiyor zaten.

Yurttan sesler korusu gibi…

Tek bir ağızdan çıkan söz emir kabul ediliyor, aksini konuşmak şöyle dursun düşünmek bile neredeyse yasak…

Söylenen sözü, yapılanları yargılamak ve akıl süzgecinden geçirmek zaten mümkün değil.

Olur da farklı bir şey söylemeye, söylenenlere itiraz etmeye yeltenirseniz anında hain damgası yersiniz…

Hatta çoğu zaman kural dışı sözler, belden aşağı vurmalar, hakaretler bile prim yapıyor…

Kendisi gibi düşünmeyenlere “hain, terörist” denmesinden, hakaret edilmesinden zevk alan, mutluluk duyan bir grup var…

Televizyonlarda, gazetelerde, hatta sosyal medyada bile hep aynı insanlar, daha anlaşılır ifade ile amigolar ahkâm kesiyor.

İnsanları kitleler halinde bir tarafa yönlendirerek, düşünmeleri, kişisel fikir üretmelerinin önüne geçiliyor.

Zaman zaman öyle bir noktaya geliyor ki, ahlâkî değerler, dini inançlar bile yerle bir ediliyor. En dindar, en ahlâklı olduğunu savunanlar bile olup biteni sessizce izliyor. Kimi zaman izlemekle yetinmiyor, destek veriyor…

Kur’an-ı Kerim’de düşünmeyi, tefekkür etmeyi, akıl etmeyi, ibret almayı emreden yüzlerce ayet var.

İlk inen ayet, “oku” emriyle başlıyor.

Biz ise düşünmeyi rafa kaldırdık, okumayı unuttuk…

Söylenenleri tekrarlamak için amigoların ağzına bakıyoruz.

*****

Hayata bakış açısı

İleri derecede hasta iki adam aynı hastane odasındaydılar. Adamlardan birinin her öğleden sonra bir saatliğine oturmasına izin veriliyordu, ciğerlerindeki suyun süzülmesi için. Bu hastanın yatağı odadaki tek pencerenin tam yanındaydı. Diğer hasta ise hep sırtüstü yatmak zorundaydı. İki hasta saatlerce birbiriyle konuşur, eşlerini, ailelerini, evlerini, işlerini, askerlik anılarını, tatilde gittikleri yerleri birbirlerine anlatırlardı.

Pencerenin yanındaki hasta, her öğleden sonra oturmasına izin verdikleri saati diğer hastaya pencereden görebildiklerini anlatarak geçiriyordu. Diğer hasta hep bir sonraki günü iple çekmeye başladı, dışarıdaki renkli ve hareketli dünyayı dinlemek için.

Pencere, içinde çok güzel bir göl olan parka bakıyordu. Ördekler ve kuğular gölde yüzerken çocuklar model botlarını suda yüzdürüyorlardı. Genç aşıklar, gökkuşağının tüm renklerindeki çiçeklerin arasında kol kola dolaşıyorlardı. Ulu ağaçlar etrafı süslüyor, uzaktan şehrin manzarası görülebiliyordu.

Pencere kenarındaki adam bunları muhteşem bir detayla anlatırken, odanın diğer ucunda yatan adam gözlerini kapar ve bu muhteşem manzarayı hayalinde canlandırırdı.

Sıcak bir öğleden sonra, pencerenin yanındaki adam geçmekte olan bir şenlik alayını tarif etti. Diğer adam bando seslerini duyamasa bile hayalinde canlandırabiliyordu, pencere kenarındaki adamın tasviriyle.

Günler ve haftalar geçti. Bir sabah banyo yaptırmak için su getiren gündüzcü hemşire pencere kenarında yatan hastanın cansız bedeniyle karşılaştı; uykusunda, huzur içinde ölmüştü.

Hüzünlendi, hastane görevlilerini cesedi dışarı taşımaları için çağırdı.

Uygun zaman geçtiğine kanaat getirir getirmez, diğer hasta pencerenin kenarındaki yatağa taşınmasının mümkün olup olamayacağını sordu. Hemşire memnuniyetle isteğini yerine getirdi, hastanın rahat olduğundan emin olduktan sonra onu yalnız bıraktı.

Yavaşça, duyduğu acıya aldırmadan, bir dirseğine yaslanarak dışarıdaki dünyaya bakmak üzere yatağından doğruldu adam. Sonunda, dışarıyı kendi gözleriyle görme zevkini yaşayabilecekti. Pencereden dışarı bakabilmek için yavaşça dönmeye zorladı kendisini.

Pencere, boş bir duvara bakıyordu.

Adam hemşireye, vefat eden oda arkadaşının pencerenin dışında görünen harika şeylerden bahsetmesine sebep olan şeyin ne olabileceğini sordu. Hemşirenin cevabı ilginçti: “Ölen adam kördü. Pencerenin önündeki duvarı görmüyordu. Sanırım seni cesaretlendirmek istedi.”

*****             

TEBESSÜM

Merdiven

Temel bir adamı merdivenlerden ittiği için mahkemeye çıkarılır. Hakîm sorar:

- Sen bu adamı neden 21 basamaklı merdivenden ittirdin?

- Ben bunu 1 merdivenden ittirdim, diğer merdivenleri kendi yuvarlandı.

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bilginin efendisi olmak için çalışmanın uşağı olmak şarttır.

Balzac