Üniversite yıllarında arkadaşlarla “biz neden araba üretemiyoruz” diye tartışır dururduk. Geçmişte açılan ve siyasi nedenlerle kapanmaya zorlanan fabrikalar canımı acıtırdı.

Mesleğim, aradan geçen yılların çoğunu fabrikalarda geçirmeme neden oldu. Devrim Arabaları filmini izlediğimde büyük bir üzüntü, öfke ve çaresizlik hissetmiştim. Eğer Devrim Arabalarını izlerken ağlayan lakin sonrasında bu hislerin arkasında durmak şöyle dursun, sokma akılla yerli üretime laf ederek 68 kuşağı taklidi yapan sözüm ona kızıl komünistlerdenseniz, bu yazı size göre değil. Diğerleriyle devam edeceğiz.

Film bittikten sonra kendi kendime şöyle söyledim: “Eğer bir gün bir yerli araba üretmeyi başarabilirsek ve o günkü ekonomik durumun elverirse, ilk yerli üretim araçlardan birini ben alacağım.” 2009 senesinde kendime verdiğim sözün arkasında durdum ve yerli araba üretmek için bir ortaklık kurulmaya çalışıldığı haberini duyduğum gün sözümü tekrarladım. O gün adı dahi konmamıştı. 2018 senesinde, ülkemizin ünlü sanayicilerinin de içinde olduğu Türkiye’nin Otomobili girişim Grubu’nun kurulduğunu öğrenince çok sevindim ve sözümü bir daha tekrarladım. O gün aracın benzinli veya dizel olacağını düşünüyordum çünkü elektrikli olacağı henüz belli değildi yahut açıklanmamıştı. 2019’un son günlerinde araçların lansmanı yapıldı ve gözlerime inanamadım. Ortak kanı, araçların her açıdan beklentinin çok üzerinde olduğuydu. Akabinde fabrika inşaatı başladı, ekipler kuruldu derken 2023’ün Mart ayı geldi çattı. TOGG alabilmek için ön başvurular açıldığında da sözümün arkasında durdum, yapılan 177.500 adet başvurudan biri bana aitti ve hak kazanan 20.000 kişiden biri oldum. Sürecin arka planında ise farklı şeyler yaşanıyordu.

Yerli araç almaya niyetim olduğunu öğrenen bazı insanlardan öyle şeyler duydum ki… “O araba çakma, yapmışlar bir tane getirmişler, o fabrikayı yapabileceklerini mi sanıyorsun, bu kadar kısa sürede fabrika bitip de araba üretilebilir mi yahu deli misin, verdiğiniz paralar da çöp olacak geri alamayacaksınız, salaksınız siz” ve daha niceleri…

Fabrika inşaatı tamamlandı, üretim hatları kuruldu ve ilk teslimatlar başladı. Söylemler de evrildi. “Orası fabrika değil sahte bina, içeride üretim olmuyor, arabalar İtalya’dan geliyor, sizi kandırıyorlar” ve daha niceleri…

 Bir ay kadar önce telefonum çaldı: “Aracınız hazır, fabrikadan mı teslim almak istersiniz yoksa İstanbul’dan mı?” Fabrikaya gidip bizzat görmek istedim. Gittim, gördüm, o devasa tesisle, o gencecik çocuklarla ve ürettiğimiz ilk seri üretim araçla gurur duydum. Aslında hikaye burada bitecekti ve kendime saklayacaktım ancak aracı teslim aldıktan sonra yaşadıklarım beni bu yazıyı yazmaya itti.

Yıllardır tanıdığım bir arkadaşım, aracı bizzat fabrikadan teslim aldığımı ve gayet memnun olduğumu anlattığım halde, “yahu orada gerçekten öyle bir fabrika olacak da Erdoğan önünde boy boy fotoğraflar çekilmeyecek öyle mi?” dedi. “Zaten çekildi” dedim. “Üretim olsa bir videosunu yayınlamazlar mı yani” dedi. “Zaten yayınlandı” dedim. “Nerede peki, biz niye görmüyoruz” dedi. O an Mevlana’dan bir beyit anımsadım: “Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma…” Sustum.

TOGG’un tabiri caizse sakalı şerif misali şehir şehir gezdirilerek siyasallaştırılması, araba alamaz hale getiren ekonomi yönetimi, araçlardan alınan yüksek vergi, dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmamız, bu aracın geçeceği köprülerin ihale yöntemleri ve ücretleri… Bunca eleştirilecek konu varken, ülkenin ilk yerli aracını sokma akılla karalamaya çalışmanın neticesi işte bu oluyor. Tek kaynaktan beslenen, gerçeğe sağır, yalana aşık ve ağzından çıkanı kulağı duymayan bir kitle… Bu kitleyi oluşturmak için kasıtlı dezenformasyon ve kara propaganda yapan bir muhalefet anlayışı… Devrim Arabalarını izlerken ağlayan lakin sonrasında bu hislerin arkasında durmak şöyle dursun, sokma akılla yerli üretime laf ederek 68 kuşağı taklidi yapan sözüm ona kızıl komünistler…

Nereden baksan tutarsızlık, nereden baksan ahmakça…