“Hey gidi hey hey!” diye bağırsam, içindeki yangını söndüremem arkasından “Yine de hey hey!” diye nara atmam gerekir. Niçin?

“Yerli malı Türk’ün malı, her Türk onu kullanmalı.”

Evet bu söz bizlerin sloganıydı. Yüce Atatürk’ün baş kumandanlığında dedelerimiz bu vatanı “vura vura kurtarmış”tı. Ama ekonomik bağımsızlığımız için savaşmak zamanı gelmişti.

Eski takvim yapraklarında okudum:

9 Aralık 1925 - Yerli kumaştan elbise giyilmesi kanunu çıktı. Ekonomik amaçla ve yerli malların tüketimini arttırmaya yönelik, Yerli Kumaştan Elbise Giyilmesine Dair Kanun TBMM'de kabul edildi.”

Bunu bilmiyordum. Merak edip Resmî Gazete ili ilgili siteyi karıştırıp söz edilen kanunu buldum. Günümüz Türkçesine çevirme zamanı bulamadığım için kusuruma bakmayın. Aynen şöyle:

“Kanun Numarası : 688

Kabul Tarihi : 9/12/1925

Madde 1 - Muvazenei Umumiye ve hususiye ve belediyelerden bedeli tesviye edilen elbise ve ayakkabı, kumaş, serpuş ve yatak levazımı ile memurin ve müstahdeminine yeknasak elbise ve kundura giydiren bilcümle müessese ve şirketlerin iştira edeceği veya ettireceği bu nevi levazım, yerli mamulatından tedarik edilir.

Ordu ihtiyaçlarından elbise, ayakkabı, kumaş, serpuş ve yatak levazımının yerli mamulatından tedarikine imkan bulunmayıp memleket haricinden veya yabancı mamullerden tedarikine lüzum hasıl olduğu takdirde, Milli Müdafaa, İktisat ve Ticaret Vekaletlerinin müşterek teklifi üzerine İcra Vekilleri Heyeti karariyle bu nevi levazımatın menşe itibariyle yabancı memleket mamulatından tedariki caizdir.

Bu kanun hükümleri 3780 numaralı Milli Korunma Kanununun tatbik edildiği zamanlarda caridir.”

Sevgili arkadaşlarım,

Ülkü, yerlilik  ve millilik işte budur.

Nohut Hindistan ve Arjantin'den, kırmızı mercimek ve yeşil mercimek Kanada'dan, pirinç Tayland'dan, mısır konservesi Macaristan'dan, kuru fasulye Meksika'dan, buğdayı Ukrayna’dan Rusya’dan  almak milli ve yerli olmak değildir. Ya bunca inek ve öküz varken  ete, ota samana ne dersiniz? Asıl beka sorunu, asıl teslim olmuşluk budur. Bu ürünler dolar bazlı ithal edildiği için, döviz kurunun yükselmesiyle fiyatlar da her geçen gün artıyor. Hal böyle olunca durumdan etkilenen yine vatandaş oluyor.

2021 yılının ilk 3 ayının rakamlarını bir yere not etmişim. Bugün için elbette kat kat fazladır. En fazla ithalat yapılan ülkeler 1.116 milyon dolar ile Rusya, 314 milyon dolar ile Ukrayna ve 251 milyon dolar ile Brezilya oldu. Rusya, Ukrayna ve Brezilya yapılan ithalat, toplam ithalatın yüzde 38,6’sını oluşturdu.

Rusya’dan yapılan ithalatta öne çıkan ürünler buğday, ham ayçiçeği yağı ve dane mısır; Ukrayna’dan dane mısır, soya fasulyesi ve buğday; Brezilya’dan yapılan ithalatta soya fasulyesi, kahve ve sığır öne çıktı. 

İşte böyle adama sözde abdestsizin, keferenin kestiği, ektiği, biçtiğini yedirirler. Bizler beke beke diye yırtınır dururuz.

Eskiden okullarımızda aralık ayının ikinci haftası “Türk Malları ve Tutum Haftası” olarak kutlanırdı. Çevreyi yerli malı ve tutum haftasına ilişkin afişler donatırdı. Şimdi de var mı, var da ben mi göremiyorum?

Şaşıran dostlarım haklılar. Bu tür tonular, bilgiler bana göre değil. Biz şiir çayırlarında yayılmaya devam edelim. Ve çocukluğunuzdan kalma bir şiirle birkaç atasözü yazalım:

Arpa, buğday isteyen,

Tarlaya tohum eker,

Gelecek kaygısını

Akıllı olan çeker.

Ben ibretle bakarım

Arıya, karıncaya

Paramın bir kısmını

Atarım kumbaraya.

Yurduma hizmet için

Her zaman tutumluyum

Yerli malı giyerim,

Ben bir Türk çocuğuyum. (Mustafa YILMAZKAYA)

Ak akçe kara gün içindir.

Ayağını yorganına göre uzat.

Damlaya damlaya göl olur.

Har vurup, harman savurma.

İşten artmaz, dişten artar.

Güvenme varlığa, düşersin darlığa.

Sakla samanı, gelir zamanı.

Ekmek olmayınca, yemek olmaz.

Gençlikte taş taşı, ihtiyarlıkta ye aşı.

Yarınki yazımda da yerli malları konusuna devam edeceğim.