Roman alanında çok sayıda eser vermemesine rağmen, ancak, ölümünden sonra yayınlanabilmişti. Hakkında kırka yakın inceleme kitabı çıkmıştı. O, çağdaşlaşma sürecinde bireyin, geleneksel kültürle modern kültür arasında sıkışması, yaşadığı çatışma, bunun toplum hayatına yansımasını romanlarında işlemişti.

Sevgili dostlarım ebetteki dünden beri Ahmet Hamdi Tanpınar’dan söz ediyorum. 23 Haziran 1901’de İstanbul’da doğdu. Çocukluğu, kadı olan babasının görev yaptığı Ergani, Sinop, Siirt, Kerkük ve Antalya'da geçti. Annesini Kerkük'ten yaptıkları bir yolculuk sırasında 1915'te tifüsten kaybetti. Lise öğrenimini Antalya'da tamamladıktan sonra yükseköğrenim için 1918'de İstanbul'a geldi. Baytar mektebine girdi. Ama devam etmedi.

Darülfünun-ı Osmani’nin (İstanbul Üniversitesi) Edebiyat Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Erzurum, Konya ve Ankara, İstanbul‘daki liselerde öğretmenlik yaptı. Ahmed Hâşim'in vefâtıyla boşalan "estetik mitoloji" derslerini vermek üzere 1933'te Sanayi-i Nefise'ye tâyin edildi. Tanzimat'ın 100. yıldönümü dolayısıyla 1939'da eğitim bakanı Hasan Âli Yücel'in emriyle edebiyat fakültesi bünyesinde kurulan "19'uncu asır Türk edebiyatı" kürsüsüne, doktorası olmadığı hâlde, "yeni Türk edebiyatı profesörü" olarak atandı ve Tanzimat'tan sonraki Türk edebiyatının tarihini yazmakla görevlendirildi.

1942 ara seçimlerinde CHP’den Maraş Milletvekili oldu. 1946 seçimlerinde tekrar aday gösterilmeyince bir süre Milli Eğitim Müfettişliği yaptı. Güzel Sanatlar Akademisinde tekrar derse girmeye başladı. 1949’da da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne döndü. Bu görevdeyken 23 Ocak 1962’de geçirdiği kalp krizi neticesinde İstanbul'da vefat etti. Rumelihisarı Âşiyân Mezarlığı'nda Yahya Kemal'in mezarının yanı başına defnedildi.

Yazıyı uzattım. Uzun yazılarda hoşlanmadığınızı bilmiyor değilim. Birkaç cümle romanlarından söz etmek isterim. O da yarına kalsın.

Ahmet Hamdi Tanpınar, dersine girdiğim, yüz yüze geldiğim bir hocam olmadı. Keşke olsaydı. Ama eserleriyle benim en çok yararlandığım, öğrendiğim hocalarımdan oldu.

Edebiyat Fakültesinde Yeni Türk Edebiyatı sertifikası eğitimi aldığım sömestrlerde ve daha sonraki Servet-i Fünun ve Fecr-i Ati dönekleri ile ilgili Cenap Şehabettin, Tevfik Fikret, Ahmet Haşim, Abdülhak Hamid ve Muallim Naci kitaplarını yazdığım sırada Ahmet Hamdi Tanpınar’ın XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi adlı eseri başucu kitabım olmuştu. Bu kitaptaki bilgileri gençlik yıllarımda satır satır öğrenmiştim.

XIX. Asır Türk Edebiyatı Tarihi, yorum, bakış açısı, dil ve anlatım gibi açılardan farklıydı. Bu eser, estetik ve ilmî ölçütleri bir arada kullanan bir sanatkârın eseriydi.

Tanpınar’ın ilk romanı “Mahur Beste” 1944’te Ülkü Dergisi’nde yayınlandı. Osmanlı Devleti’nin son döneminde seçkin bir çevrenin yaşayışını sergileyen bu romanın ardandan, kendi yaşamından da izler taşıyan “Huzur” 1949’da basıldı.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Sahnenin Dışındakiler adlı romanında, Kurtuluş Savaşı öncesi ve sırasındaki İstanbul’un durumunu, orada yaşayan toplumun çeşitli katmanlarındaki insanlar üzerinden anlatmıştı. Anadolu’da Kurtuluş Mücadelesi verilirken bu savaştan uzak ve hatta ona karşı durmuş bir şehir olan İstanbul’da yaşamanın ve bir şeyler yapmanın zorluğunu, işgal altındaki bir kentte başı dik durmaya çalışan aydınların geçirdiği zorlukları renkli bir şekilde aktarmıştı.

1950’de Yeni İstanbul gazetesinde yayınlanan ancak ölümünden sonra 1973’te basılan “Sahnenin Dışındakiler” ile 1961’de basılan “Saatleri Ayarlama Enstitüsü“nde de iki uygarlık, iki değerler sistemi arasında bocalayan Türk toplumunun ironik tablosu çiziliyordu.

Şiir, roman ve yazılarının yanı sıra İstanbul, Bursa, Ankara, Erzurum ve Konya kentlerini doğal, tarihsel ve kültürel yapılarıyla anlattığı 1946’da basılan “5 Şehir” önemli eserleri arasındaydı.