Hayatınızın hangi anını, şiirden ırak tutabilirsiniz? Yediğiniz ekmek, içtiğiniz su, soluduğunuz hava, üzerinde yaşadığınız toprak, akıp giden zaman hepsi şiirdir. Eylül ayrı bir şiir, ekim ayrı bir şiir, kasım ayrı bir şiirdir:

Sonbahar geldi yağmurla beraber

Boynu bükük duruyor kasımpatı

Ölümü düşündürür oldu geceler

Yaz güneşinde bıraktık hayatı

İnsan böylede mahzun olurmuş meğer

Ansızın silindi renk saltanatı

Yaz güneşinde bıraktık hayatı

Ufuk yaslı, bahçeler kırık dökük

Geceler uzun, geceler korkulu

Ümitler savrulmada köpük köpük

Zamanı unutuyor insanoğlu

Dünya dediğimiz ne kadar küçük

Toprak endişeli, gökler buğulu

Zamanı unutuyor insanoğlu

Çiğ yağıyor, çiğ yağıyor camlara

Dualarla ağlamakta gökyüzü

Çıldırtıyor insanı bu manzara

Bu mevsim törpülüyor ömrümüzü

Selam gözü yaşlı hazin akşamlara

Artık düşünemez olduk gündüzü

Bu mevsim törpülüyor ömrümüzü

Belli değil nasıl yaşadığımız

Boşuna dönüyor yel değirmeni

Düşünceler yorgun, hayaller yalnız

Bu mevsim, bu mevsim ağlatır beni

Mum aleviyle söndü varlığımız

Şu hava bambaşka, şu koku yeni

Bu mevsim, bu mevsim ağlatır beni

Nereye güzel kırlangıç nereye

Ölümlerden ölüm beğenmeye mi?

Gel, sonsuza açılan pencereye

Birlikte dolaşalım şu âlemi

Ve bir daha dönmeyelim geriye

Kırlangıcım, beni de götür e mi?

Birlikte dolaşalım şu âlemi

Sevinci gül yaprağında bıraktık

Badem dalında kaldı gençliğimiz

Aynaya korkulu gözlerle baktık

Şimdi ömrün lezzetinde değiliz

Yeter ki bitsin şu uzun karanlık

Yeter ki sükûnet bulsun şu deniz

Şimdi ömrün lezzetinde değiliz

Bir endişe var kalbin vuruşunda

Yere serildi alev gölgeler

Hayalin erişilmez yokuşunda

Sürüdü zamanı o dev gölgeler

Neden bu yas dağların duruşunda

Neden böyle perişan düşünceler

Sürüdü zamanı o dev gölgeler

Bin bir üzüntüyle ettik sabahı

Haber yolladık ümitsiz güneşe

Alıştık geceye, sevdik siyahı

Veda kalplerimizde yanan ateşe

Leylak dalında unuttuk günahı

Aşkı beraber götürdü menekşe

Veda kalplerimizde yanan ateşe

Bir keman çalınmada dokunaklı

Bir keman çalınmada hazin hazin

Nur yüzlü gelinler siyah duvaklı

Lezzeti kalmadı gençliğimizin

Toprağın altında bir âlem saklı

Beklediği var su hırçın denizin

Lezzeti kalmadı gençliğimizin

Kervansaray uzaklarda, yol uzun

Bütün kuvvetiyle esiyor rüzgâr

Manası küçüldü artık sonsuzun

Bu mevsim, bu mevsim ilk ve sonbahar

Anladık geldiğini sonumuzun

Birbiri ardından çözüldü yıllar

Bu mevsim, bu mevsim ilk ve sonbahar

Ümit Yaşar bir başka şiirinde dünyamızdaki sonbaharın karakteristik özelliğinin altını çiziyor: “Kederliydin sonbahar akşamları gibi / Ve sonbahar akşamları kadar güzel”

Evet. Kederin en güzelidir sonbahar. Şakaklarımıza düşen kardır, gönlümüze çöken sonbahar.. Günümüzün büyük şairlerinden Gültekin Sâmanoğlu, günü mevsimlere pay etmiş ve

“Uzun Vuran Gölge”yi sonbahara yakıştırmış:

“Çağrılı gülücüklerle gelecek değildi ya, / İşte kasımpatılar, işte el titremesi; / Ve kalbimdeki dolup boşalmalar, depremler. ...” Evet Sâmanoğlu’nun dediği gibi “artık kolay olmuyor ‘akşam olsun’ demesi”.

Son baharın son demlerini şiirlerle yaşarken, yarın Yahya Kemal, Edip Cansever, Necip Fazıl, Ahmet Hamdi, Cahit Sıtkı, Ahmet Paşa gibi şairlerimizin şiirlerinden örnekler vereceğim.