Osmanlı'daki şeyhülislamlık müessesi ve bu kurumda görev almış isimlerin önemi malumunuzdur. Bu haftadan itibaren önemli şeyhülislamların hayatlarından bahsetmeye başlayacağız. Ama bu noktada, her ne kadar şeyhülislam olmasa bile kuruluş devrinde önemli vazifeler üstlenmiş bazı isimlerden de bahsetmek isteriz.

Bunların en başında elbette Osman Gazi'nin kayınpederi Şeyh Edebali gelir. Şeyh Edebali 1206 yılında Kırşehir'in Mucur İlçesi İnanç köyünde dünyaya geldi. İlk eğitimini Karaman'da dönemin önde gelen alimlerinden Necmeddin ez-Zahidi'den aldı. Daha sonra eğitimini tamamlamak için Şam'a gitti. Burada yine dönemin önde gelen isimlerinden SadreddinSüleyman b.Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri 'den tefsir, hadis ve İslam hukukunu öğrendi. Eğitimini tamamladıktan sonra Karaman'a döndü. Kısa süre sonra Eskişehir'e bağlı Uludere köyüne yerleşti. Tasavvuf eğitimini burada Süleyman Türkmani'den aldı. Eğitimini aldığı sıralarda Eskişehir'de Sultan Alaeddin Camii'nin bahçesinde öğrenciler yetiştirmeye başladı. Etrafı öğrencilerle doldu ve Osman Gazi ile ilk kez burada karşılaştı. Halkın gönlüne taht kurmuş olan Şeyh Edebali, oradan ayrılarak Bilecik'e yerleşti. Burada bir zaviye kurdu. Talebe yetiştirerek halk nasihatlerde bulundu. Zaviyesi hiç boş kalmadı, gelen fakir fukaranın her türlü ihtiyacını karşıladı, hatta onlar için bir koyun sürüsü bile edindi. Eskişehir'de ona hayran kalan Osman Gazi, Bilecik'te de ziyaretlerini sürdürdü.

Osman Gazi zaviyede konuk olduğu bir gece rüyasında Şeyh Edebali'nin koynundan doğan ayın kendi koynuna girdiğini, göbeğinden bir ağaç bittiğini ve bu ağacın gölgesinin dünyaya yayıldığını, altından dağlar yükseldiğini ve bu sağların dibinden sular aktığını gördü. Uyanır uyanmaz rüyasını Şeyh'e anlattı.

Şeyh Edebali rüyayı söyle tasvir etti:

"Sen, Ertuğrul Gazi oğlu Osman, babandan sonra bey olacaksın. Kızım Mala Hatunla evleneceksin. Benden çıkıp sana gelen nur budur. Sizin asil ve temiz soyunuzdan nice padişahlar gelecek, onlar nice devletleri bir çatı altında toplayacaklar, Allahü teâlâ nice insanın huzur ve saadete kavuşmasına, İslâm dini ile şereflenmesine senin soyunu vesile edecektir.''

Bu rüyadan sonra Osman Gazi, Şeyh'in kızı Mala Hatun ile evlendi ve ona damat oldu. Bu evlilikle Şeyh Edebali'ye daha yakın olan Osman Gazi devletin kuruluşu sırasında kanunları hazırlarken onun hukuki bilgisinden yararlandı. Şeyh Edebali Osman Gazi'nin baş danışmanı oldu. Osmanlı devletinin ilk kadı ve müftüsü olarak devletin ilk kanunu hazırladı.

Ertuğrul bey, Osman Gazi'ye, Şeyh Edebali için "Oğul beni kır, Şeyh Edebali'yi kırma o bizim boyumuzun ışığıdır, terazisi dirhem şaşmaz" demiştir.

Osmanlı Devleti kurulduğu sırada 90 yaşlarında olmasına rağmen tüm ilim ve birikimini devlete aktararak, öğrenci yetiştirmeye devam etti. Öğrencileri Anadolu'nun dört bir yanında İslam'ı anlattı. Ahi teşkilatının başına geçti. Toplumun her kesiminin birlik olmasında önemli roller üstlendi. Aldığı eğitimin zekatını ölene kadar halk hizmet ederek ödedi.

OSMANLININ İLK KADISI VE MÜFTÜSÜ

Edebali, mutasavvıf olmasının yanında ilk Osmanlı kadısı ve müftüsüdür. Dönemin birçok fakihi ile görüşmüş ve onlardan ders almış, çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Önde gelen öğrencilerinden aynı zamanda damadı Dursun Fakih, Edebaliden sonra Osmanlı Devleti'nin ikinci müftüsü ve kadısı olmuştur. Mevlid-i Şerif'in yazarı Süleyman Çelebi, Mahmut Paşa yönüyle ikinci kuşaktan Şeyh Edebali'nıntorunudur.

1326'da Bilecik'te vefat etmiş, dergâhının yanında gömülmüştür. Eskişehir'de de adına bir türbe yapılmıştır. Vefatından bir ay sonra kızı, dört ay sonra da damadı Osman Gazi vefat etmiştir.

Şeyh Edebali, Anadolu Ahilerinin reislerindendir. Selçuklular ve Osmanlılar döneminde Anadolu'da kurulan üretici, esnaf ve çiftçi yardımlaşma teşkilâtı olan Ahîlik teşkilâtı özellikle Anadolu'nun yurt edinilmesinde, halk ve esnaf arasında İslâmî prensip ve emirlerin uygulanmasında büyük bir rol oynamıştır.

Gerek Selçuklu ve gerek Osmanlı Sultanlarından bazıları da bu teşkilâta vezirleriyle birlikte üye olmuşlardır. Ahilik teşkilatı, Osmanlı devletinin kuruluş döneminde fetih hareketlerinde büyük rol oynamış ve üyeleri cihadhareketlerine katılmışlardı. Moğolların Anadolu'yu istilâları sırasında Ahîler tam bir cihad anlayışıyla bu amansız düşmana karşı koymuşlardır.

BAZI TAVSİYELERİ

"Toprağa bağlanın. Suyu israf etmeyin. Mirasınızın sağlam kalmasına dikkat ediniz. Veriniz, cömert olunuz, elleriniz yumuk kalmasın. İlim sahiplerini koruyunuz. Ağaç dikiniz. Ödünç aldığınızı fazlasıyla iade ediniz. Kur'an-ı Kerimi güçlü olmak için okuyunuz. Bağınızı bahçenizi viran bırakmayınız. Hadis ezberleyiniz. Bildiklerini öğretenler unutmazlar. Asıl ölüm, ilimden payını almayanlaradır. Faydalı ile faydasızı bilenler bilgi sahipleridir..."

OSMAN GAZİ'YE NASİHATI

"Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana... Suçlamak bize; katlanmak sana... Acizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana... Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana.. Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana..

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalp versin. Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve dualarla bize va'dedilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelamlısın. Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârlarında savrulur gidersin... Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlup eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkar ve iradene sahip olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir. Milletin, kendi irfanın içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler. Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır. Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir. Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin. Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...

Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zengin iken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı! Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.

İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkmaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar. Laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir!..

Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de, bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir...

Yalnızlık korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da! Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin. Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise, sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!.. Geçmişini bilmeyen, geleceğini de bilemez.