Sadece İstanbul'un İngilizler tarafından işgal altında tutulduğu şartlarda değil, Ege'nin de Yunan orduları tarafından zaptedildiği dönemde oluştu Sevr masası. Britanya İmparatorluğu (İngiltere) ve Fransa'nın başını çektiği "İtilaf Devletleri" Osmanlı topraklarını paylaşmak için oldu-bittiye getirdikleri Sevr'i daha Meclis-i Mebusan'da onaylanıp, Padişah'ın onayına sunulmasını beklemeden uygulamaya koydular. ABD, Osmanlı'yla savaşmadığı, Bolşevik ihtilaliyle kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği ise Milletler Cemiyeti (BM) üyesi olmadığı için anlaşmaya taraf değillerdi. Kurtuluş Savaşı devam ettiği ve Ankara'da toplanan Büyük Millet Meclisi, taraf devletlere "İstanbul'dan ayrı bir hükümet kurduk" şeklinde bir bildirimde bulunduğu için Sevr hiç bir zaman resmiyet kazanmadı. Ama "İtilaf Devletleri" olarak özetlenen emperyalist güçler, Sevr'i uygulamak için zaten harekete geçmiş, Anadolu'da "manda" yönetimler ile yeni devletler kurmak için işgallere başlamıştı.

Sevr kabul edilse ve uygulansaydı Anadolu'da bugün hangi devletler olacaktı hatırlayalım:

"Kürt Bölgesi (madde 62-64): İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir komisyon Fırat'ın doğusundaki Kürt vilayetlerinde bir yerel yönetim düzeni kuracak; bir yıl sonra Kürtler dilerse Milletler Cemiyeti'ne bağımsızlık için başvurabilecek."

Ermenistan (madde 88-93): Osmanlı, Ermenistan Cumhuriyeti'ni tanıyacak; Türk-Ermeni sınırını hakem sıfatıyla ABD Başkanı belirleyecek. (ABD Başkanı Wilson 22 Kasım 1920'de verdiği kararla Trabzon, Erzurum, Van ve Bitlis illerini Ermenistan'a verdi.)"

Trakya ve Anadolu'yu tamamen emperyalistlerin taşeronu ayrı ayrı küçük devletlere ve mandalara bölen Sevr'in en önemli maddelerinden biri de askeri şartlardı. Osmanlı ordusunun lağvedilmesi, çoğu iç asayiş olaylarında görev yapacak jandarma olmak üzere 50 bin 700 mevcudu aşmayacak ordunun ağır silah bulundurması da yasaktı Sevr'e göre...

* * *

Osmanlı parlamentosu (Meclis-i Mebusan) kapalı olduğu için Sevr burada onaylanmadı. Çanakkale'den sonra ikinci bir destan yazdığımız Kurtuluş savaşı Sevr'i yırttı, işgal kuvvetlerini de Anadolu'dan söküp attı. Ama İngiltere, Fransa ve ABD, hiç bir zaman Sevr'in peşini bırakmadı. Türkiye'nin sınırlarını belirleyen ve "tapusu" niteliğindeki Lozan Antlaşması'nı Sevr'e dönüştürmek için sürekli olarak sinsi planlar yaptı, dönem dönem uygulamaya koydu. İçeride devşirdiği işbirlikçileri de hiç eksik olmadı.

Eğer Türkiye 2. Dünya Savaşı'na girseydi (ki muhtemelen Almanya'nın yanında yer alacaktı) Sevr'de planlanan "parçalayıp bölüşme" o zaman gerçekleşecekti.

Gerek Türkiye'nin NATO üyesi olması, gerekse şimdi Avrupa Birliği adını alan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET) üyeliğine aday olmak için önümüze konulan tüm şartlar Sevr'in izlerini taşıyordu.

Sevr'deki "ağır silah olmayacak" şartı, NATO üyeliğiyle "üretmeyecek"e dönüştüğü için hep ABD'nin verdiği kadar güçlü oldu silahlı gücümüz. Uçak fabrikalarımızı zaten NATO'ya girerken kapatmıştık. NATO'nun ikinci büyük ordusuyduk yine de. Ama, önce Ergenekon ve Balyoz'la hırpalanıp, 15 Temmuz ihanetiyle kolu kanadı kırılana kadar...

* * *

Türkiye'nin, 1960'tan itibaren sürekli yükselen bir grafik eğrisi sergileyen "terör yılları" aynı zamanda "kayıp yılları" olarak geçti tarihe. Tüm gücümüzü terörle mücadeleye harcadık, yasalarımızı da ekonomimizi de "terör"e göre konumlandırdık mecburen. "Günü kurtarma" derdine düşmüş kısa süreli hükümetler, bırakın geleceği planlamayı gelecek seçim için çalıştı sürekli olarak.

Doğu Bloku'nun dağılmasının ardından yürürlüğe konulan "Yeni Dünya Düzeni", her iki dünya savaşında kurulamayan hakimiyet için çizilmiş yol haritasıydı. Ortadoğu için de planlar güncellendi ve Sevr'in "milenyum" versiyonu Büyük Ortadoğu Projesi adıyla uygulamaya konuldu.

Sevr'de "küçük" Yunan ordusuyla savaştığımız gibi bugün PKK ile savaşıyoruz emperyalistlerin "Kürdistan" diye çizdiği sınırların içerisinde. Fırat'ın doğusundaki vilayetlerde "Kürt yerel yönetim düzeni" ciddi ciddi önümüze konuluyor ve bunu "İnsan hakları, demokrasi" diye izah ediyorlar akıllarınca. AB üyesi olan Bulgaristan'a sözünü dahi etmedikleri bir demokrasi (!) dayatıyor bize emperyalistler.

Yine, Sevr öncesi ve sonrasında emperyalistlerin önce işgal edip sonra "devletleştirdiği" taşeronların bölgesinde de devam ediyor savaş. Biz de o meşhur planın hedefindeki "Sevr'in uygulanamadığı" ülkeler arasında yer aldığımız için ister istemez bu savaşın içinde yer almaya mecburuz. "Lozan'da kesintiye uğrayan süreç" tıkır tıkır işliyor.

İşte o yüzden, Suriye ve Irak'ta planlanan savaşı sadece bugünün değil, 100 yıl önceki tarihin ve Sevr'in ve Lozan'ın penceresinden de ele almak zorundayız.

Bunu yarın somut örnekleriyle biraz daha açacağız...