Dünkü yazımda bayramda yeterince konuk ve konukseverlik yaşayabildik mi diye sormuştum. Bugün uzak geçmişe bir yolculuk yapmak istiyorum. 

Oğuzların konukseverlikte çok titiz olduklarını "Konuğu olmayan kara evler yıkılsa gerek" sözünden anlıyoruz. Hangi ulustan olursa olsun bütün yabancı insanların  Türk çadır evlerinde ağırlandığını, onlara ilgi gösterildiği biliniyor.
Dede Korkut öykülerinin önsözünde, bu Koca Türk, evine bağlı ve evinin direği olan kadını şöyle tanımlıyor.

".. odur ki, kırdan yabandan eve bir misafir gelse, kocası evde olmasa, onu yedirir, içirir, ağırlar, azizler gönderir. O Ayişe Fatma soyundandır hanım. Onun bebekleri yetişsin. Ocağına bunun gibi bir kadın gelsin."

Türklerin konuğa önem vermek genlerinde vardı. Konuk ağırlamak, yerine getirilmesi gereken bir görev, "bir insanlık ve ahlak sorunuydu.. "Kutluluk ve uğur işareti" ve "tanrının gönderdiği bir emanet" olan konuk için, her topluluk ya da ailede bir konukluk yani konuk evi ya da konuk odası vardı. "Konuğa aş", "atına yem" verilmeli, bu aş ve yem elde bulunanların en iyisi olmalıdır. Bunları yapmak Türkler için bir "ikram değil", görevdi. 

Ülke içinde yola koyulan bir kişi, çok uzak bir yere gidecek bile olsa, yanına yiyecek bir şey almaz, yolda konaklayacağı yeri düşünmezdi. Nerede durmak isterse, orada "yemek ve yatak bulacağını", "hayvanının besleneceğini" bilirdi. Her evin bir odası ya da her köyün bir binası konuk odası ya da konuk evi'dir. Konuk, her aile tarafından sırayla ya da ortak olarak ağırlanır. Ağırlama, konuğun sosyal konumuna ve önemine "yakışır" olmalıdır. Ağırlanmayan ya da iyi ağırlanmayan konuğun "şikâyet hakkı" vardır, dava edebilir ve ceza olarak "at ya da giyimlik" alabilir. Ancak, alınanlar, dava açan konuğa değil; "konuğun bağlı olduğu beye" ya da "ulusun yetkilisine" verilir. Şikayet hakkı, yabancı ülkelerden gelen konuklar için de vardır.

Anadolu Türkeri'nde, genellikle ayrı bir konuk evi yapılmaz; konuk, ev içinde ayrı bir bölüm olarak yapılmış olan, misafir odası (selamlık)'nda ağırlanırdı. Köy halkı, konuğa hangi evde kalırsa kalsın, sırayla yemek götürürdü. Oğuzlar'da konuğa yemek götürme, neredeyse görkemli bir törene dönüştürülmüş ve bu tören şölenlik koyun simgesiyle yüce bir iş haline getirilmişti.

Konuğu iyi ağırlamamak ya da yeterince iyi ağırlamamak, utanılması gereken bir ayıptı. Konuğunu kaçıran kişi, konuğunu gece tüneten kişi ya da konuğundan kargış (kötü dilek ) alan kişi olmak, uzun yıllar toplum içinde aşağılanmak demekti. Anadolu'dan Çin Denizi'ne dek, uzun ticaret yollarında yaptırılan Selçuklu kervansarayları, devlet konukluğunun görkemli örnekleriydiler. Kervansaraylarda yolculara; zengin-yoksul, hür-köle, Müslüman-kafir ayırımı yapmadan eşit davranılır, tüccar, yolcu ve elçilerin kendilerine ve hayvanlarına ücretsiz bakılır, hastalar tedavi edilirdi. Hamamdan ayakkabı tamircisine dek her türlü hizmet düşünülmüştü; her birinde, içinde bir kaç dilde kitap olan kitaplıklar bile vardı.

16.yüzyıl gezginlerinden İtalyan Théodoro Span-dugino Türk kervansaraylarını gördüklerini, yaşadıklarını şaşkınlık içinde yazmıştı. Çünkü Spandugino şunları not etmişti: "Türkler, kervansaray dedikleri, yoldan geçenlerin hiçbir ücret ödemeden konaklayabildikleri, yemek yiyebildikleri konaklama yerleri yaptırırlar... Buralarda hastalara bakılır, kendilerine ekmek, sıcak çorba ve ilaç verilir. Hayvanlar için özel bölümler vardır, onlara da yem verilir. Konaklama ve hizmet konusunda, hiçbir din, dil, ırk ayırımı yapılmaz..."

Kimi atasözlerimiz de, konukseverliğin istismarını önlemek için söylenmiş.. Bir bölümü, gerçeği değil, mizahi unsurları yansıtması açısından güzel. İşte birisi: "Konuk konuğu sevmez, ev sahibi ikisini de sevmez." Bir başkası "Misafir üç günlüktür" diye kural getirmiş. Bunu konuğun üç gün sonra gitmesi gerektiği şeklinde değil de, üç gün sonra, ev sahibinin günlük işlerine başlayacağı, bu durumun hoş karşılanması gerektiği şeklinde yorumlamak gerekli.
Konukların davranışları ile ilgili bir atasözümüz de oldukça anlamlı:: "Misafirin akılsızı ev sahibini ağırlar." Evet. Konuk gidilen yerde, konuğa yakışır davranışlarda bulunulmalı.. Aşırı hareketler, dalkavukluğa varan saygı gösterileri ev sahibini rahatsız eder.

Konuk olduğumuz, konuk ağırladığımız günleri, tadına doyum olmayan söyleşileri, şakalaşmaları arıyor, özlüyorum.