Dünyadaki birçok iç savaşı ve suç örgütünü kontrol eden, etkisi altına alamadığı güçleri yok etmek için operasyonlar düzenleyen CIA'nın, istediği kişiyi cep telefonu veya televizyon üzerinden dinlediği ortaya çıktı. WikiLeaks, CIA'nın bu "koca kulak" operasyonuna ilişkin 8 bin 700 benge yayımladı. İddiaya göre CIA modern yaşamın vazgeçilmez haline gelen her elektronik cihazı hackleyebiliyor ve yatak odalarına kadar her yeri dinleyebiliyor.

Uzun süredir ABD'nin ve gizli servislerinin başına bela olan WikiLeaks için soruşturma başlattı Trump. CIA de yazılı açıklama yaparak, istihbarat servislerinin Amerika'yı teröristlerden ve düşmandan koruma yeteneğini zayıflatmaya dönük bu tür ifşaların, Amerikan halkının hayatını tehlike ettiğini duyurdu. Yani; "Biz teröristleri tespit etmek için dinleme yapıyoruz" demeye getirdi CIA.

Bir istihbarat örgütü, kendi yarattığı veya kontrol ettiği terör örgütlerini neden dinleme ihtiyacı duyar ki!..

* * *

Ülkelerin birbirlerini dinlemeleri, geçtiğimiz yıl da gündeme gelmişti. Almanya Başbakanı Angela Merkel'in telefonlarının dinlendiği ortaya çıkmıştı. Aynı zamanda Alman istihbaratı BND'nin AB ve NATO üyelerindeki devlet başkanları, askeri ve sivil yöneticilerin yanı sıra özel kişilerin de olduğu 3 bin 300 hedefi dinlediğini de öğrenmiştik. Hem ABD'nin, hem de Almanya'nın dinlediği ülkeler arasında Türkiye de vardı. Ankara, "Güçlü devlet dinleyecek elbet" demeye gelen açıklamalarla savuşturdu işi.

Ama o kadar basit değil bence...

Düşünün bir kere; Ülkenin etrafı cadı kazanına dönmüş, her yer alev alev yanıyor. Atacağınız adımı kılı kırk yararak hesap ediyorsunuz, "şöyle olursa böyle, şu şekilde gelişirse işler şöyle yaparız" diye beyin fırtınası yaptığınız toplantılar gerçekleştiriyorsunuz. Hamlelerinizi yapacağınız devletler de sizi dinliyor...

Ne karar alırsan al, ne hamle yaparsan yap, satrancı onlar sen daha tahtanın başına oturmadan oynuyor ve "şah-mat" diyor sonunda.

* * *

Hatırlar mısınız, hani Dışişleri Bakanlığı'ndan sızdırılan bir diyalog vardı. Bir komutanın yaverinin telefonu aracılığıyla sızdırıldığı söylenen kritik bir toplantıydı bu. "Suriye'den üç beş füze attırırız" gibi diyaloglar vardı hani... Detaylarına girmiyorum, çünkü o toplantının kayıtlarını sızdıranların amaçlarına kıyısından da olsa hizmet etmiş olmayı zül sayarım.

Suriye iç savaşına askeri harekâtla katılmamak için bıçak kemiğe dayandığı halde dişimizi sıktığımız bir dönemdi o. Musul'da konsolosluğumuzu teslim alan IŞİD'e karşı, Suriye topraklarında da savaşmaya niyetli değildik. Çünkü IŞİD zaten, istediğini savaşa çekmek, istediği dengeleri kurmak, cephede istenmeyen ittifaklar çıkarmak için kurulmuştu ABD ve müttefikleri tarafından.

Tuzağa düşmemek için Süleyman Şah Türbesi'ni bile Menbiç'ten alıp, Suriye Eşmesi'ne taşımıştık hani...

* * *

Türkiye Cumhuriyeti'nin her türlü durum değerlendirmesi "koca kulağa" takılmış demek ki, IŞİD hiç anlamı yokken Kilis'e havan yağdırmaya başladı. Suriye sınırındaki yerleşim yerlerinde havan korkusu tavan yaptı. Birisi ıslık çalsa, diğeri "havan geliyor" diye korkuya kapıldı. Derken, Fırat Kalkanı harekâtını başlatmak zorunda kaldık.

Biz, diplomatik hamleleri, günlük siyaset kürsülerinden yapmayı sevdiğimiz için mi, yoksa bizim duymadığımız şeyler "koca kulağa" takıldığı için mi bilmiyorum ama, bizim atacağımız her stratejik adımdan önce, ABD, Rusya ve diğerlerinden bir "karşı adım" geliyor. Biz daha adımı atmaya yeltenmeden hem de...

Mesela, Menbiç'te Suriye PKK'sını tokatlayıp Fırat'ın ötesine atmayı hedeflerken, hızla "kör düğüm" atıldı oraya. ABD ve Rusya arasında geçen yıl varılan "gizli anlaşma" tıkır tıkır işliyor. El birliğiyle Münbiç'i Şam yönetimine teslim etmekte buldular çareyi.

Sanki, "IŞİD'le savaşmanız yetmez, Beşar Esad kuvvetleriyle de savaşmalısınız Süleyman Şah Türbesi'nin eski topraklarında hakimiyet kurmak için" diyorlar bize.

* * *

Neden mi?

Daha bir kaç ay önce "Önce Halep, sonra Şam" diye yazılar yazan Yenişafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül bile "Kızacaksınız biliyorum ama gerekirse Esad'la anlaşma zemini aranmalı" demeye başladı. Arkadaşım Karagül'ün bunu düşünmesine sevindim. Aylar önce bu sütunda, "ABD ve Rusya'nın Sykes-Picot benzeri bir anlaşma yaptığı ortada. Türkiye de hedef ülkeler arasında. Çözüm, Ankara, Şam, Tahran ve Bağdat'ın birlikte kararlar almasındadır" diyen biri olarak buna sevinmemek elde değil. Aklın yolu birdir çünkü.

"Koca kulağa" kar suyu kaçırmanın tek yolu da bu değil mi?