Bugün size bizzat gözlerimin önünde yaşanmış bir olayı aktaracağım. Bu aktarımı yaparken kurumları olduğu gibi, isim ve mevkileri ise üstü kapalı paylaşacağım ki suçsuz kişiler zarar görmesin.

Olay Trakya’nın bir köyünde geçiyor. Yani kıymetli bir büyükşehirde veya ilçesinde değil, sıradan bir köy. Öyle deniz kenarı, köprü yanı falan da değil, tarlalarla çevrili alelade bir köy. Köyün ve sıradanlığının altını özellikle çiziyorum ki, birazdan anlatacaklarımın hangi ölçekte bir rant için yaşandığı daha net anlaşılabilsin.

Bahse konu köyün yerleşik alan sınırını belgeleyen 1980’li yıllara ait belge, nasıl oluyorsa kayboluyor. Yerleşik alan sınırını bilmeyenler için; sınırın içi köy evi imarlı, dışı tarım arazisi anlamına gelir. Bu sınır evrakı kaybolunca, köylüden gelen ev yapma taleplerine de cevap verilemez oluyor çünkü hangi arazi köy evi imarlı, hangisi tarla tespit edilemiyor. Hal böyle olunca da bu yerleşik alan sınırının yeniden çizilmesi gerekiyor. Köy yerleşik alan sınırı tespit işlemi; tespit anında köyün en dışında bulunan ve kaçak olmayan evlerin işaretlenmesi ile oluşan sınır çizgisinin yüz metre genişletilmesi şeklinde yapılıyor. İlgili kurum görevlileri köye geliyor ve yasanın emrettiği şekilde son evleri tespit ederek işaretleme işlemini yapıyor. Fakat o da ne? Daha önce kaçak olarak yapılan ama imar barışı veya benzeri başka yollarla yasallaştırılan evler köyün merkezine o kadar uzak ki, çizilen sınırın 1980’li yıllara ait sınırla alakası yok ve neredeyse köyün yeni sınırı mevcut yerleşim alanının 10 katı. Bu durum da tarım arazilerinin imara açılması anlamına geliyor.

Mevzuat gereği, çizilen sınır için diğer kurumların görüşleri de alınıyor ve itirazları varsa değerlendiriliyor. Görüşü istenen ilgili İl Tarım Müdürlüğü, çizilen sınırın mevzuata ve gelecek projeksiyonlarına uygun olduğu görüşünü iletiyor ancak müdürlüğün bağlı olduğu Tarım Bakanlığı bu görüşü görmezden gelerek sınırı reddediyor ve kendince yeni ve daha dar bir sınır çiziyor. Bu sınırın hangi kriterlere, hukuki dayanaklara veya bilimsel verilere dayandırıldığı ise kimse tarafından bilinmiyor. Neticede Valiliğin ve Tarım Bakanlığının çizdiği iki farklı sınır oluşuyor. Hikaye de bu noktada başlıyor.

Hasan takma adıyla anacağımız bir vatandaş, söz konusu köyde belirli bir büyüklüğün üzerinde arazisi olan hemen herkese bir şekilde ulaşıp, onları bir araya getirmeye çalışıyor. Gün geliyor, Hasan kısmen de olsa bir grubu toparlıyor ve “şu bakanla şuradaydım, bu müsteşarla şunu yedik” tarzı itici fragmanın ardından konuşmaya başlıyor. “Arkadaşlar, köyde iki adet sınır oluştu, dar olan onaylanacak, ben ilk sınırın onaylanacağını düşünerek o bölgede arazi aldım ancak arazim ikinci sınırın dışında kaldı. Aynı şey sizin arazileriniz için de geçerli. Birlikte hareket edersek bu sorunu çözebiliriz.” Diğerleri yasal itiraz yollarından bahsedeceği düşüncesiyle Hasan’a önerisini soruyorlar ve anlatmaya başlıyor; “Ankara’da bu işlerle ilgilenen bazı dernekler var. Onlara belli bir meblağ ödersek bizim işi ele alırlar. Onlar vasıtasıyla yüksek mevkidekilere ulaşmamız lazım.” Katılımcılardan biri Hasan’a diyor ki; “Beyefendi yanlış anlamayın ama yarım saat hangi bakanla nasıl ilişkiniz olduğunu anlattınız. Bunlardan biri de konunun muhatabı Tarım Bakanı… Daha ne kadar yükseğe ulaşmayı planlıyorsunuz?”  Hasan da durur mu? Yapıştırıyor cevabı; “bizim Cumhurbaşkanına ulaşmamız lazım!” Ortamda ciddi bir sessizlik… Sene 2022, ekonomik kriz almış başını gitmiş… Türkiye Suriye’de, Irak’ta, Libya’da sınır ötesi operasyonlar yürütüyor… Rusya ile Ukrayna savaş halinde, tahıl krizi henüz çözümlenmemiş… Biri bir şekilde Cumhurbaşkanına ulaşacak ve diyecek ki “efendim, Trakya’nın bir köyünde Hasan bir arazi almış ama imara girmemiş…” Katılımcılardan biri “Hasan Bey, burası Trakya yani taşra… Biz Cumhurbaşkanını rüyamızda görsek aniden uyanırız. Ne ulaşması, ne konuşması Allah aşkına…” diyor ve devamında konuşma sonlanıyor.

Hasan boş durmuyor, Valiliğe gidiyor, Muhtarlığa gidiyor, Tarım Müdürlüğüne gidiyor, Ankara’da kim bilir daha nerelere gidiyor… Aradan birkaç ay geçiyor ve olaylar aynen Hasan’ın aktardığı şekilde gerçekleşiyor. Valilik dar olan sınıra itiraz ediyor, Tarım Müdürlüğü yeniden değerlendirilmesini talep ediyor ancak hiçbiri kabul görmüyor ve dar olan sınır onaylanıyor.

Aradan birkaç ay daha geçiyor ve dar sınırı çizerek tüm itirazları reddeden Tarım Bakanlığı, sanki Trakya’da uzman yokmuş gibi, sınırın yeniden değerlendirilmesi için Ankara’dan bir uzman gönderiyor. Bu uzman yeni bir sınır çiziyor ve yeniden onay sürecine sokuluyor. Herkes ne olduğunu ve neden olduğunu anlamaya çalışırken bir de bakıyorlar ki, Hasan’ın arazisi yeni çizilen sınırın içinde! Ahalinin hakkında “deli midir divane midir” diye düşündüğü itici Hasan, nereye ulaşılması gerekiyorsa ulaşmış. Bunca şey ise İstanbul’da veya Ankara’da değil, Trakya’nın bir köyünde, 20-30 dönüm araziye, iki katlı konut imarı alabilmek için yaşanmış.

Demem o ki; Devletin kurumu karar vermiş, Valiliğin itirazını reddetmiş, bu iş daha da değişmez diye düşünmeyin. Bir Hasan peyda olur, alttan girer üstten çıkar, kapıdan kovarsın bacadan dalar, allem eder kallem eder, çözülmez işi çözer. Burası Türkiye, itici Hasan’ların ülkesi.