Dört günden beri sürdürdüğüm manilerimiz konulu yazılarımı kabak tadı vermeden bugün bitireyim istiyorum.
Ülkemizde bütün canlılığı ile mani ve hoyrat geleneğini yaşatan illerden biri Şanlıurfa'dır. Burada erkeklerin dik ve tiz sesleriyle okuma şekline "Hoyrat" adı verilirken, kadınların daha pes sesle okuduklarına ise "Meani" denir.
Şanlıurfa'da, Düz Urfa Hoyratı, Tecnis, İsfahan, Mesnevi, Kalata, Garip, Hüseyni, İbrahimi, Beşiri, Aşırtmalı, Acem, Kesik, Kesik kerem, Havar Kardaş, Yayla, Kılıçlı, Muhayyer, Daği, Bahçacı, Daşçı, Mahmudiye, Elezber, Çargah, Nevruz , Kürdi, Irak gibi hoyrat çeşitleri okunmaktadır.
Urfalıyam ben özüm
Kulak ver dinle sözüm
Urfa biz siye kurban
Evvel başta ben özüm,
örneğinde görüldüğü gibi, Şanlıurfa'da, Hoyrat ve maniler belirli sevgi. ayrılık. yoksulluk veya belli bir olay üzerine bu konuda yeteneği olanlar tarafından yazılı veya o an doğaçlama olarak söylenir.
Hoyratlar, dilden dile aktarılarak, yüzyıllar ötesinden günümüze kadar gelir. Bunların yazarı veya irticalen söyleyenleri belli değildir. Halkın ortak malıdır. Anonimdir. Ama, günümüzün sanatçıları da güncel hoyratlar söylemektedir. Şanlıurfa Mani ve Hoyratları üzerine araştırmalar yapan Abuzer Akbıyık'ın bir hoyratı şöyledir:
Dağlar beni
Ayırdı dağlar beni
Ayrılık ne zor imiş
Yandırır dağlar beni
Öte yandan hoyrat geleneğinin yaşadığı bir başka ilimiz Elazığ'dır. Elazığ'dan birkaç anonim hoyrat şöyle:
Ah o gözler, ah o gözler
Kan eder ah o gözler
Beni vuran ok değil
Sendeki ahu gözler
Düşte gör, düşte gör
Hayalde gör, düşte gör
Dostun kim, düşmanın kim?
Hele bir kez düşte gör.
Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, Hoyrat geleneği bu iki ilimizle sınırlı değildir. Ama hoyrat denilince, herkesin aklına ilk önce Kerkük gelir. Türkmeneli Edebiyatı'na ilişkin bir kitap yazan Şemsettin Kuzeci, "Hoyrat demek Kerkük demektir" tanımını kullanmıştır.
Türkmen folklorunun en zengin unsuru geleneksel müzikleridir. Kırık hava yanında, yörede başlı başına bir ekol kabul edilen hoyrat, Türkmen folklorunun en çarpıcı kümesini oluşturur. Türkmenlerin yaşayışı, dünya görüşü, kültürü, tarihi, geleneği ve edebî zevki hoyratlarda dile gelmiştir. Bu yüzden Kerkük hoyratın, hoyrat da Kerkük'ün simgesi olmuştur. Değişik yörelerden birkaç örnek vermek istiyorum:
Sürme beni, sürme beni
Her göze sürme beni
Eşikte kulun olam
Kapından sürme beni. (Elazığ)
Soluk gül,
Soluk bahar, soluk gül
Ağlattın beni her gün,
Demedin bi soluk gül. (Şanlıurfa)
Şirazdır,
Isfahandır, Şirazdır
Balam nasıl ağlamaz,
Meme küçük şir azdır. (Kars)
Kadıköy'e
Arzuladık ihvanı,
Geldik şu Kadıköy'e
Müftü haraç keserse
Ne yapsın kadı köye. (İstanbul)
Güle naz
Bülbül eyler güle naz
Girdim dost bahçesine
Ağlayan çok gülen az. (Kerkük)
Her ne kadar folklor edebiyatımızda yaşayan maniler için söyleyeni belli olmayan tanımı yapılıyorsa da, saz ve kalem şairlerimiz arasında mani yazanlar olmuştur. Bunlara, sahibi belli olduğu için folklor edebiyatı ürünleri diyemeyiz. Ama yazma maniler adını vermekte bir sakınca yoktur.
Sözünü ettiğimiz türde mani yazanlara:
"Dağlarda çemen soldu,
Bilmem ki ne hal oldu?
Kes nağmeni ey bülbül;
Gülün gene har oldu." manisiyle Harputlu Hayri'yi,
"Adında dört hece var
Gözlerinde gece var.
Ruhunda anlaşılmaz;
Derin bir bilmece var." manisiyle Celâl Sahir'i;
"Sevda yüceldi gitti,
Bir oktu geldi gitti
Gelişi güzel amma,
Kalbimi deldi gitti" manisiyle Orhan Seyfi Orhon'u örnek verebiliriz.