İslâm aleminin en kutsal dönemlerinden birini yaşıyoruz. İmkânı olan Müslümanlar, Suudi Arabistan'ın koyduğu "hac kotasına" göre yapılan çekilişten isimleri okunduysa eğer kutsal topraklarda ayrı bir mutluluk yaşıyor. İslâm dünyası, savaş, kan, gözyaşı ve büyük acılar yaşıyor diğer yandan. Hastalık, açlık, yokluk da kol geziyor birçok ülkede...

Türkiye'de ise biz, halkın dinî duygularını en büyük koz olarak kullanıp, muhteşem bir "saadet zinciri" oluşturarak örgütlenip küresel hal almış Fethullahçı Terör Örgütü'yle uğraşıyoruz. Henüz "PKK'yı da FETÖ kurdu" noktasına gelmedik ama, Türkiye'ye kurulan tuzakta her türlü şer gücün bir şekilde yolunun kesiştiğini ve belli alanlarda ittifak yaptığını gördükçe öfkemiz daha da artıyor.

Yaşananlardan ve ortaya çıkanlardan anladığımız, "üst akıl" denilen global güç bu tür karanlık organizasyonları başımıza bela ettiği gibi, aralarındaki stratejik işbirliklerini de dizayn ediyormuş.

FETÖ, PKK, DAEŞ vesaire diye uzayıp giden ve Türkiye'ye dönük "karanlık" hesabın taşeronları olan örgütlere kurban verdiğimiz on binlerce insanın evinde buruk bir bayram var bugün. Kurban kesmenin, Hz. İsmail'in kurban edilmemesi için farz olduğuna inanılan coğrafyada her gün "insan kurban" ediliyor sapık ve karanlık eller tarafından. Bunu da ne yazık ki, yine İslâmın adını kullanarak yapıyorlar. Peki; "Bunların İslâm'la ilgisi yok" demekten başka ne yapıyoruz? İşte burada düğümleniyor herşey...

* * *

Gazetemizin dünkü manşeti, vatandaşın bu yıl kurban bağışı yapmak yerine, kurbanlarını alıp bizzat kesmeyi tercih ettiğini anlatıyordu. Bağış yaparak kurban ibadetini yerine getirdiğini düşünen insanlar, Fethullahçı Terör Örgütü'nün utantısı çıkan bazı "hayır" kurumlarına bağış yapmış olmanın pişmanlığıyla kurbanlıklarını alıp, muhtaç insanlara elleriyle dağıtmayı tercih etti bu yıl.

Gazetelere ilan veren, devasa reklam panolarına onbinlerce lira ödeyerek afişler asan ve hatta yine kaliteli kağıtlara lüks baskılarla el ilanları, afişler hazırlatan dernekler, yardım kuruluşları kurban bağışı topluyordu her yıl. "Kurban bedeli yurt içinde 790 TL, yurt dışında 390 TL" yazıyor ve banka hesap numarası ile kuruluşun adı yazıyor o afişlerde. Sırf kurban bağışı duyurusunu yapmak için harcanan "reklam" kampanyası giderini karşılamak için kaç kurban bağışının havaya gittiğini bilen yok. İyi de, "kurban" diye bağışladığımız paranın, ibadetimizin kabul olacağı şartlarda harcandığını biliyor muyuz? Hayır... Sadece vicdanımızı rahatlatıyor, bilgisayardan EFT yaparak kurban sevabına ulaşmanın kolaycılığının cazibesine kapılıyoruz. Bir de, sözkonusu yardım kuruluşu Afrikalı aç çocuklarını, mülteci dramını yansıtan görüntülerle süslüyorlarsa kampanyalarını "bir değil iki kurban" diyoruz.

* * *

Bu bizim iyi niyetimizden, İslâm'ın sosyal yönünü yaşatarak sevaba kavuşma isteğimizden kaynaklanıyor elbette. Ama tembelliğimizin, "banane"ciliğin, Kurban Bayramı'nı tatil yaparak geçirme isteğimizin hiç rolü yok mu bu tercihimizde?

Yaptığınız kurban bağışıyla FETÖ kaç parlak zekalı fakir çocuğu devşirip, gözü kara bir militan yaptı biliyor muyuz? Kurban bağışı yaptığımız cemaatin topladığı paraları sahih yerlere harcadığından emin miyiz? Bizim verdiğimiz kurban, IŞİD'e ulaşıp canlı bomba olarak geri dönüyor mu, dönmüyor mu nasıl anlayacağız? Bazı cemaatlerin yöneticilerine lüks araç, o lüks araçlarına yakıt parası mı olacak yoksa bağışladığımız kurban?

Bugüne kadar "sevap" için bağışladığımız kaç kurbanımız FETÖ'nün "himmet havuzu"nda günahımıza dönüştü düşündük mü hiç?

* * *

Yaşadığınız özel güvenlikli lüks konutlardan çıkıp, kurban pazarına gidecek, gücünüzün yettiği ölçüde bir kurban alıp, belediyelerin hazırladığı "kurban kesim merkezleri"nde ehil kasapların kestiği kurban etini, bir yardıma muhtaç ailenin kapısını çalıp onlara ikram ederek "Allah razı olsun" dediklerini duymanın hazzını yaşayın derim ben size. "İyi ama kurban etini verebileceğimiz biri yok çevremizde" diyorsunuz değil mi?

İşte, bu kadar toplumsal hayatı "izole" yaşayıp, memleketinizin insanından bu kadar uzak kalırsanız bahaneniz de böyle olur.

Sadece bayramda değil. Arada bir yanınıza eşinizi, çocuğunuzu da alarak lüks konutların olduğu bölgelerden uzaklaşın, bulunduğunuz şehrin kenarlarındaki mahallelere gidin, muhtarı, cami imamını bulun. Onlar size gerçekten ihtiyaç sahibi olan, çaresiz bir yığın insan gösterecektir. İnancı ve onuru gereği bırakın dilenmeyi, "istemeyi" bile beceremeyen insanlar... O insanların içinde bulunduğu durum, hem sizin, eşinizin, evlatlarınızın haline şükretmesini artıracak, hem de ruhunuza iyi gelecek emin olun...

Bayramları bayram gibi yaşadığımız, İsmailleri kurban vermediğimiz günleri de görmek dileğiyle hayırlı bayramlar...