Havaların ısınmasıyla birlikte herhalde anlaşılmaz diye düşünmüş olacaklar ki doğalgaza okkalı bir zam yaptılar.

Televizyon kanallarının birçoğu duyurmadığı için haberlerde görmeyenler doğalgaza zam geldiğini havalar ısındığından faturalar kabarık gelmeyeceği için muhtemelen fark edemeyecek.

Bir tek doğalgaz değil ki, ekmekten una, sıvı yağdan şekere kadar her şeyin fiyatı katlanıyor.

Asıl dikkat çekeni ise Gaziantep’te fırınların, artan maliyet sebebiyle sahurda ekmek dağıtımı yapmama kararı alması oldu. Zam yapamıyorlar, maliyet de kurtarmayınca ekmek çıkarmama yolunu seçtiler…

İster karaborsa, ister fırsatçılık, isterse iktidarı zor durumda bırakma hesapları deyin…

Mübarek Ramazan ayında, sahurda insanlar sıcak ekmek alamayacaksa, herkesin ne duruma geldiğimizi çok iyi düşünmesi lazım…

Vatandaş, zaten akşam eve nasıl ekmek götürürüm diye kara kara düşünüyor.

Asıl düşünmesi gerekenler ise ülkenin bu hale gelmesine sebep olanlar…

Dış güçler, Ukrayna-Rusya savaşı diye sorunu geçiştirirseniz çözüm de bulamazsınız.

Öncelikle sorunun tespitini doğru yapmak lazım ki çözüme kolay ulaşılsın…

Henüz sorun konusunda hemfikir olamadık, daha doğru ifade ile toplumun bir kesimi ekmek krizine ve zam fırtınasına rağmen her şeyin güllük gülistanlık olduğunu iddia ediyor.

Aklı başındaki herkes farkında ki, Türkiye’nin en büyük sorunu üretimin yetersizliğidir, hatta üretimin yok denecek kadar az olmasıdır.

Devletin elindeki şeker fabrikalarının tamamı güle oynaya, büyük bir başarı hikayesi diye millet kandırılarak satıldı, daha açık ifade ile peşkeş çekildi.

Şimdi şeker bulunamıyorsa ve şeker fiyatları akşamdan sabaha yüzde yüz arttı ise bunun sorumlusu Ukrayna mı?

Mazot fiyatı almış başını gidiyor, çiftçinin elindeki traktör hacizli, bankalar çiftçinin tarlasına çökmüşler… Çiftçi ekemiyor, üretemiyor… Aynı bankalar hatırlı birilerine kredi verip geri alamıyorsa, birileri bu sayede köşeyi dönüyorsa… Sorumlusu Rusya mı?

Gübre fiyatları geçen yıla göre yüzde 300 ile yüzde 500 oranında zamlandı. Çoğu çiftçi gübre almaktan vazgeçti. Çiftçi tarlasını ekmeyecek, yıl sonunda tarım ürünü hasadı yapamayacak.

En azından üretim yapan çiftçiye gübre için destek verilemez mi? “Paramız var ki, saman ithal edebiliyoruz” denileceğine, ithal ettiğimiz saman parasıyla çiftçiye destek verseniz de buğday için Rusya’ya el avuç açmazsak olmaz mı?

Amerika mı Rusya’dan buğday almamız için baskı yapıyor?

Türkiye’de ekmek sorunu başlamışsa ve fırınlar maliyeti kurtarmıyor diye ekmek üretmeyi bırakıyorsa…

Ben nasılsa Gaziantep’te yaşamıyorum diye işin içinden çıkamazsınız… Dün şeker fabrikaları satılırken sessiz kalmıştık, bugün şeker bulmakta zorlanıyoruz.

Duyarsız olanları, umursamayanları, hâlâ daha her şeyden dış güçleri sorumlu tutanları; uyandıralım ki, en azından sorunun çözümü için gayret etsinler…

Yarın çok geç olabilir!

*****

Bahane arama merkezi

Hikaye bu ya; küçük bir kasabanın 4 farklı mahallesi varmış. Birinci mahallede “Evet ama” lakaplı insanlar yaşıyormuş. Evet ama lakaplı insanlar, ne yapılması gerektiğini bildiklerini düşünürlermiş. Yapma zamanı geldiğinde ise “evet ama” diye cevap verirlermiş. Cevapları hep yanlış olurmuş. Suçu başkalarına atmakta da ustaymışlar.

İkinci mahallede “Yapıcamlar” yaşarmış. Ne yapacaklarını bilirlermiş. Kendilerini yapacakları şeye adım adım hazırlarlarmış ama yapacakları sırada şanslarını kaçırdıklarının farkına varırlarmış. Bu mahallede insanların dizleri, dövülmekten yara bere içindeymiş. Yaşamı ertelememek için verdikleri kararı bile ertelerlermiş.

Üçüncü mahallede yaşayan Keşkeciler idi. Keşkeciler’in hayatı algılama güçleri mükemmelmiş. Neyin yapılması gerektiğini daima en isabetli şekilde bilirlermiş ama her şey olup bittikten sonra… Keşkeciler’in de başları kanarmış hep, duvarlara vurmaktan!

Kasabanın en yeşil bölgesinde, en güzel evlerin olduğu mahallede ise “İyi ki yaptımlar” otururmuş.

Keşkeciler bu mahallede yürüyüşe çıkar, etrafa hayranlıkla bakarlarmış.

Yapıcamlar, Keşkeciler ile birlikte bu mahallede yürüyüşe çıkmak ister ama bir türlü fırsat bulamazlarmış.

Evet amacılar ise mahallenin güzelliğini görmek yerine, ağaçların gölgelerinin yeterince geniş olmadığından, güneşin daha erken saatte doğması gerektiğinden şikayet ederlermiş.

İyi ki yaptım mahallesindeki insanların kusuru da beyinlerinde mazeret üretme merkezlerinin olmayışıymış!

*****                 

TEBESSÜM

İftar

İkinci Abdülhamit’in son devirlerinde Edirne’de vali ve kumandan olarak görev yapan Müşir Arif Paşa, Ramazan günlerinde, vilâyet ve ordu erkânına mükellef iftarlar verirmiş.

Yine böyle bir davet günü, iftardan sonra Paşa:

- Haydi efendiler! Namazı da birlikte kılalım, der.

Davetliler arasında bulunan Bektaşi bir topçu binbaşısı ceketinin cebinden davetiyeyi çıkarıp baktıktan sonra tekrar cebine koyarak şöyle der:

- Efendimiz, davetiyenizde yalnız iftar yazılı olup namaz kaydı yoktur!

*****

GÜNÜN SÖZÜ

Bir aptalı itaat ettiği zincirlerden kurtarmak zordur.

Voltaire