Sosyal medya renkli ve eğlenceli bir mecra. Çocuklarımıza kızıyoruz ama istisnalar dışında bizler de sosyal medyayı periyodik olarak kullanıyoruz.

Biz yetişkinlerin çocuklardan temel farkı ise şu; izlediğimiz içerik, bilgimiz ve değer yargılarımızla çelişiyorsa, sadece eğlencesinden istifade ederek etkilenmeden veya az etkilenerek hayatımızı sürdürebiliyoruz. Özellikle eğitimli yetişkinlerin dünyasında işler böyle yürüyebilir ancak çocukların maruziyeti son derece farklı ve riskli. Biz gülüp geçebiliyoruz ama henüz bilgileri ve değer yargıları oluşmamış olan çocuklarımız bunu yapamıyorlar. İçerikler onlara ciddi zararlar veriyor. Hatta biz izlemeyi, takip etmeyi ve hakkında konuşmayı sürdürerek, sosyal medya maymunlarını normalleştiriyor ve kendi çocuklarımıza verilen zarara çanak tutuyoruz. Bu yozlaşmış tiplerle birlikte sosyal medyayı etkisi altına alan tehlikeli bir kültür, yeni nesillerin ahlaki değerler, toplumsal normlar, adalet algısı gibi birçok temel anlayışını çöküntüye uğratıyor. Adına influencer denen bu tipler gerçekten de hayatlarımıza etki edebiliyor ancak negatif yönde. Bu tip davranışların başını ise ego ve teşhircilik çekiyor. “Sizden daha zenginim, güzelim, mükemmelim, iyiyim, cesurum, başarılıyım, mutluyum…” Diğerlerini mağlup ederek aşağılama perspektifi ve amacıyla çıkılan bir yol veya varılan hedef ne kadar sağlıklı olabilir?

Egoizm: Bireysel çıkarları toplumdan üstün tutan zihniyet

Egoistlik, bireyin kendi çıkarlarını ön planda tutma eğilimini ifade eder. Ancak bu bireyselcilik anlayışının abartılı ve toplumsal değerlerden uzak bir şekilde yaşanması, bireyler arasında vicdansız bir rekabet ve kavga ortamı yaratır. Toplumun birbirine destek olma ve dayanışma gücünü zayıflatan egoist tutumlar, bireyleri yalnızlaştırarak toplumsal bağları zayıflatır. Üstün görünmek için birilerine hakaret eden, mahremini ifşa eden ve görgüsüzlüğün sınırlarını zorlayan paylaşımlara sürekli maruz kalan yeni nesil için bu davranışlar her geçen gün daha da legalleşiyor ve normalleşiyor. Kişisel gelişim kültürünün rüküş modası da “sen bir tanesin, teksin, her şeye sahip olmak hakkın” diyerek yangına körükle gidiyor lakin o başka bir yazının konusu.

Teşhircilik: Maddiyatın görgüsüzlüğe dönüşmesi

Burada kullandığımız manada teşhircilik, maddi varlıkların abartılı şekilde sergilenmesi ve lüks yaşam tarzının sürekli vurgulanmasıdır. Para buketinin hediye olarak sunulması, tüm vücudu kaplayan altınların sergilenmesi, paradan bigudiler… Örnekler çoğaltılabilir. Sosyal medya üzerinden yapılan paylaşımlar, gösterişçi yaşam tarzlarını takip eden kitleleri etkiliyor ve bu durum maddi başarının toplumdaki değer ölçüsü haline gelmesine neden oluyor. Yeni neslin başarı algısı maddiyata indirgeniyor. Bu senaryoda cebindeki paran, takıldığın mekan, bindiğin araba veya kullandığın markalar, senin personanı ve topluluktaki statünü oluşturuyor. Bu yolla oluşturulan algı, ekonomik eşitsizlikleri derinleştirerek toplumsal adaletsizliği körüklüyor. Sonrası ise sınıflar arası ayrışma, bilenme ve sınıf çatışması…

Yazdıklarımı abartılı bulan kaldı mı bilmiyorum ama abarttığımı düşünenlere bir önerim var. Çocuğunuzu veya geniş ailenizden bir çocuğu bir süre (örneğin bir hafta) gözlemleyin. Gelişim çağında maruz kalması gereken matematik, edebiyat, sanat, spor veya benzeri temel disiplinlere günde kaç saat maruz kaldığını bir tarafa not edin. Sosyal medya maruziyetini ise diğer tarafa… Sonra bunların günlük ortalamalarını çıkartın ve karşılaştırın. Karşılaşacağınız sonuca dair muhtemel ve iyimser bir ipucu da vereyim; fen bilimleri günde 20dk – sosyal medya ise 200dk.

Bağlamından kopartılarak siyasi militanlığa indirgenen muhafazakarlık (koruyuculuk) kavramını yeniden gerçek bağlamına çekmemiz ve çocuklarımızı zararlı içeriklerden muhafaza etmemiz gerekiyor. Tanımında muhafazakarlık yer alan bir siyasi iktidar yönetimde, devletin imkan ve kabiliyetleri ile bunu zaten yapmıyor oluşumuz ise toplumsal ikiyüzlülüğümüzün bir diğer tezahürü.