Dünkü yazımızın sonunda eski bulgurların lezzetinin kalmadığını yazmıştım. Bazı yaşlılarımızın belleğinden o günlerin anıları silinirse, bu güzel geleneklerimizi anlatan türkülerimiz unutulursa, kuşkusuz bugünkü lezzeti de kalmayacak.

Taşlardan, topraklardan arınan bulgurlar dövülebilir hale gelmiştir. Bulgur dövme işi iki şekilde olur. Sokuda dövüldüğü gibi, setende de dövülür.

Sokunun etrafında imece kadınlar sıralanırlar. Tokmakları ellerine alırlar. Tokmakların sırasıyla inip kalkması nakarat halinde uzar gider. Hareketlere türkü ve maniler de karışır.

Bulguru kaynatırlar

Sokuda yaylatırlar

Bizde adet böyledir

Güzeli ağlatırlar

Çirkini söyletirler

Diye başlayan bir türkü söze başlangıç olur. Arkasından mahalli oyun havaları söylenerek ver yansın edilir. Bulgur, kabuğunu bırakana kadar dövülür.

Bulgur çekimi nasıl mı oluyor? Bunu ben anlatmayayım da, Sivas Şarkışla yöresinden derlenmiş şu türkü anlatsın :

Üğüt bulgurların göz yaşım gibi

Gah hayalim gibi gah üşüm gibi

Bak özlemle yanan şu döşüm gibi

Çürüttün ömrümü ah bulgur taşı.

İmeceler elvan elvan al gibi

Türküler, yükselir selvi dal gibi

İçinizde benim yarım var gibi

Acıtma elimi bek bulgur taşı

Yar imeci ben bacadan gözlerim

Çok bekledim sızladı dizlerim

Ne çektimse senden çektim gözlerim

Akıt bulgurları sek bulgur taşı

Kimi elekliyor, kimi yelliyor

Ak bilekler, yorulduğun bilmiyor

Horozlar ötüyor, şafak söküyor,

Aydınlığa doğru ak bulgur taşı...

Bulgur çekme işi ya tamamen kızlara veya tamamen erkeklere yaptırılır. Bulgur çekenler birbirleriyle mani yarıştırır ve toplu halde türküler, şarkılar söylerler. Bulgur gecesinin kendisine has mani ve türküleri vardır.

Taş başına oturanlar iki gruba ayrılırlar. Başlarlar türkü ve manilere: Biri söyler bitirir, nöbeti öteki grup alır. Burada özellikle bir türkünün iki mısraını birinci grup söylerken, ikinci grup onu tekrarlar. Taşın sesi de bunların sesine bir çeşni kattığından türküler zevkle dinlenir.

Önce hep bir ağızdan “Alaheyyyy, alha alha alha!...” diye nara atılır. Sonra yöresel makamlarla maniler söylenir. Bunlara birkaç örnek verelim:

Değirmene taş koydum,

Al yastığa baş koydum

Yarim gelecek diye

Sol yanımı boş koydum.

Sarı hindi var bende

Çok nazarım var sende

Pek yanıma yaklaşma

Oynaş otu var bende

Sarı hindi satarım

Haydin alan varısa

Ben yalnız yatarım

Haydi gelen varısa

Manilerden usanılınca mahalli uzun havalar başlar. Manilerle imalar yapılır, şakalaşırlar. Hele yavukluları gelmişse, nişanlılar oralara türlü hilelerle girmişse, kızlar daha coşkun olurlar. Nişanlısı orada olan kızlara imalı imalı ba bakılarak:

Şu giden Ömer m’mola ?

Çağırsam döner m’mola ?

Bir öpsem, bir ısırsam

Yüreğim yanar m’mola?

Bir sandıktan on binlerce mani çıkar, hemen öbürüne geçilir:

Oğlan adın Osman’dır

Kanatlıya yaslandır

Beni sana vermezler

Sarı altın seslendir.

Özetle, şu örnekte görüleceği gibi köyün nişanlı delikanlıları manilerle anılır. Duyanlar heyecandan titrerken, duymayanların kulakları çınlar.

Oğlan adın Irıza

Ho...de gelsin camıza

Eğer anan gelmezse

Buyur gel odamıza.

Oğlan adın Üseyin

Döşüne gül asayım

Anan çeksin kahrını

Ben bağrıma basayım.

Oğlan adın İrecep

Gün mü buldun gelecek

Gel babamın elin öp

Beni sana verecek

Almadan kestim değnek

Al donum benek benek

Emmim oğlu dururken

El benim neme gerek

Şarkışla tepeleri

Yayılır körpeleri

Metin sana varacam

Hazırla küpeleri

Yarın bulgur çekerken şakalaşmanın güzelliğini anlatmaya çalışacağım.