Varsın bir kuru soğanınız, bir tas ayranınız olmasın. Gözlerinizin önüne bir tas ayran getirin. Varsayın ki, kana kana içtiniz. Ruhsatî gibi boz ayrana bir güzelleme döşeyin:
Yine gözümüze oldun tutiya
Eski bildiğimiz koca boz ayran
Gündüz gündüz hayaline yeldirdin
Girdin düşümüze gece boz ayran
Yoksulluğun zincirini kırasın
Danla da vara çoban durasın
Düşmanlar başına gele göresin
Gör bir yol yoksulluk nice boz ayran
Kadir Mevla'm şemamızı yandırsa
Pervanemiz serimize döndürse
Herkes muhtacına bir tas gönderse
Nail olur sekiz Hacc'a boz ayran
Seni görenlerin yüreği yağlı
Seni görmeyenin yüreği dağlı
Kaymağın torunu yağın öz oğlu
Alçak mertebeli yüce boz ayran
Ben neyleyim baklavayı böreği
Ancak sen soğutun yanık yüreği
Mevla'm eksik etme dinin direği
Yanı sıra bir güzelce boz ayran
Terk eyledin Ruhsat gibi yiğidi
Davar sahibine verdin öğüdü
Bilmem muhannetler senin nen idi
Döndürdün yüreğim tuca boz ayran
Boz Ayranı buldunuz, kuru soğanınız da var, varsın yavan olsun ne çıkar. Mis gibi bir bulgur pilavı olsa. Yok mu? Kapayın gözünüzü, dalın hayal dünyanıza. Varsın size deli desinler... Söyleyin söyleyin kendi kendinize gülün. Güldükçe pilavın sağı solu cümle tatlılarla, türlü meyvelerle dolacaktır. Bilmez misiniz bir kahkaha bir kilo pirzola yerine geçer. Bir kahkaha daha atınız ki, bir tepsi baklava yerine geçsin. Cihan harbinde dağ bağır gezen askerin sıcak bulgur pilavı bulduğu gibi sevinin:
“Soğan paşa olmuş gözlük gözünde
Elma memur olmuş aylık izinde
Reçel inzibat mı durmaz sözünde
Askeri doyuran bulgur pilavı
Pirinç firar etmiş askeri üzer
Ispanak mahkumdur hapiste gezer
Nohut katip olmuş nöbeti yazar
Askeri doyuran bulgur pilavı
Çay ile zeytin kalk borusun çaldı
Pırasa tüfeği eline aldı
Fasulye askeri cepheye saldı
Askeri doyuran bulgur pilavı
Hoşaf albay olmuş gitmiş alaya
Yoğurt hâkim olmuş bakmaz davaya
Taze üzüm ismi gitmez sılaya
Askeri doyuran bulgur pilavı
Armut eğitime özenemedi
Muz çürüğe çıktı gezinemedi
Biber kursa gitti kazanamadı
Askeri doyuran bulgur pilavı
Peynir çavuş olmuş sopa elinde
Patlıcan kibirli eli belinde
Erik kayıp olmuş Arap çölünde
Askeri doyuran bulgur pilavı.
Demem o ki, iyi şeyler düşünmeli. Nazım Hikmet de “Karıma Mektup” şiirinde onu söylüyor: “İyi şeyler düşünmeli bir mahpusun karısı” Her kim ki, iyi şeyler düşünmeli derse. Nazımın bu şiirini hatırlarım:
“Bir tanem!
Son mektubunda:
'Başım sızlıyor
yüreğim sersem! '
diyorsun.
'Seni asarlarsa
seni kaybedersem; '
diyorsun;
'yaşayamam! '
Yaşarsın karıcığım,
kara bir duman gibi dağılır hatıram rüzgârda;
yaşarsın, kalbimin kızıl saçlı bacısı
en fazla bir yıl sürer
yirminci asırlarda
ölüm acısı.
Ölüm
bir ipte sallanan bir ölü.
Bu ölüme bir türlü
razı olmuyor gönlüm.
Fakat
emin ol ki sevgili;
zavallı bir çingenenin
kıllı, siyah bir örümceğe benzeyen eli
geçirecekse eğer
ipi boğazıma,
mavi gözlerimde korkuyu görmek için
boşuna bakacaklar
Nâzım'a!
Ben,
alaca karanlığında son sabahımın
dostlarımı ve seni göreceğim,
ve yalnız
yarı kalmış bir şarkının acısını
toprağa götüreceğim...
Karım benim!
İyi yürekli,
altın renkli,
gözleri baldan tatlı arım benim;
ne diye yazdım sana
istendiğini idamımın,
daha dava ilk adımında
ve bir şalgam gibi koparmıyorlar
kellesini adamın.
Haydi bunlara boş ver.
Bunlar uzak bir ihtimal.
Paran varsa eğer
bana fanila bir don al,
tuttu bacağımın siyatik ağrısı,
Ve unutma ki
daima iyi şeyler düşünmeli
bir mahpusun karısı.
Kafese tıkanmış kuş gibi tüneme çubuğundan, tüneme çubuğuna atlayıp durdum. Bu kadar uzatmaya ne gerek vardı? Bilmiyor muyum olumlu düşüncenin temelinde sevginin olduğunu. Olumlu düşünebilmek için önce özgür olmalı, insanları sevmeli. Onlara bir şeyler verebilmenin güzelliğini yaşamalı.
Hayatta iki değer var ki, paylaştıkça artıyor: sevgi ve bilgi. İkisinin üstünde zenginlik var mı