Oldum olası eskiler, eskilerine özlem duyar, yenilere acır iç geçirirler:

“Ah, ah! Nerede o günler? Nerede o bayramlar?” Hiç kuşkum yok ki, yeni dediğimiz nesil de gün gelecek, torunlarına beğenilmeyen bugünü anlatacak, “nerede o bayramlar?” diyeceklerdir.

Şimdi ben “Nerede o bayramlar” diye yazıyorsam, biliniz ki kendimle dalga geçiyor, kıs kıs gülüyorum. Kendi kendime, daha yaşım başın kaç ki, eskilerden söz ediyorsun, diyorum.

Sahi siz de bayram, yılbaşı arifelerinde postane çevrelerinde açılan kartpostal sergilerini hatırlıyor musunuz? Kurban Bayramı ayrı, Şeker Bayramı ayrı.

Hani o günlere gitmiş olabilseydim, şöyle yazardım:

“Kurban Bayramınız kutlu, yüreğiniz umutlu, umutlarınız atlı, sevdanız kanatlı, mutluluğunuz katlı, sofranız tatlı, mekânınız tahtlı, ömrünüz bahtlı, yuvanız bereketli olsun... Damağınızı, ruhunuzu ve çevrenizi tatlandıran, gerçekten güzel ve bereketli bir bayram dilerim.”

Katılmayanınız var mı? Bu bayramda sınırlarımızdaki kınalı kuzularımızı bir an bile aklımdan çıkaramıyorum. Yüreğim onlarla. Allah’tan hepsini korumasını, analarına, babalarına, eşlerine, çocuklarına, yakınlarına velhasıl sevenlerine kavuşturmasını, sağlıklı tezkerelerine kavuşmalarını diliyorum.

Günümüzde dini bayramlar, ulusumuzun manevî bütünlük ve beraberliğini, kardeşliğini gösteren sevinç ve mutluluk günleridir. Herkes yakınlarının, sevdiklerinin ziyaretine gitmekte, armağanlar alıp vermekte, kırgınlık ve kızgınlıklarını unutmakla, yoksulları sevindirmekle yarışmaktadır. Çocuklara, akrabaya cömert, sevgi ve saygıyla davranmakla, İslâm’ın temelindeki, iyiliksever ve koruyucu nitelikleri kişiliğinde canlandırmış olmaktadır.

Törelerimizde bayram, yalnız eş dost, hısım ve akraba ziyaret günleri değildir. Tebrikler yollamak, ziyafetler çekmek de bu bayramın güzelliklerindendir. Ancak, bunlarla beraber dargınların barışmaları, kinlerin unutulması, verebilen elin, alabilecek ele uzanması da törelerimizdendir

Bayramlarımızda sevinç, mutluluk ve coşku ile birlikte hüznü de yaşarız. Çocuklarımızı, torunlarımızı coşku ile kucaklarken, Ebediyete gönderdiklerimizi hatırlar kimi zaman açık, kimi zaman gizlice gözyaşımızı içimize akıtmadan edemeyiz. Ahmet Mahir Pekşen’in “Hayal Bileti” adlı şiirinde, duygularımı ve hüznümü buldum:

“Kaldırdım hafifçe mazi tülünü,

Dünü hatırladım gözlerimde nem,

Yaşadım yeniden bayram gününü,

Öptü yanağımdan biricik annem.

Mantar tabancası, şeker ve badem,

Mutluluğa çevirdi o günleri,

Hayal biletini almışım madem,

Gelsin kuş motifli gömleğim geri.

Bağlı ayakkabım, benimle yatar,

Uykularım pembe rüyalar taşır,

Baloncu amcalar mutluluk satar,

Bayram sabahında gün başka ışır...

Ne güzel şey hayal, ne harika şey,

Geldi mazi işte hemen yakına,

Ne güzeldi bayram, ne güzeldi hey,

Koçumun  alnına yaktığım kına...

Nostaljinin tatlı hüznünü bir yana bırakıp bir türkü tutturmanın zamanıdır: Bugün bayram günü âlem eğlenir/ Sen bizim yaylaya gel başın için Bu türkü Erzincan dolaylarının ama, bayram neşesini yaşamak için Azerî türkülerinden şaşmayın.

     Yahya Kemal’in Süleymaniye’de Bayram Sabahı’nı okurken, bayramların milli ve dini duygularını birlikte yaşar, o heybetli Mabet’in gölgesinde ruhum zaman tüneline kapılır ve uzaklara gider:

 “…..

Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,

Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi

Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan,

Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.

…..”

Bayramlar deyimlerimizde ata sözlerimizde yerini almış. Kendisine söylenen sözleri anlamadığı gibi sürekli yanlış yorumda yapanlara “Ben diyorum bayram haftası, o anlar mangal tahtası” derler.  Çok gezenlere, “Bayram pabucu”na benzetirler. Atalarımız, her şeyin zamanında, gereksinim duyulduğunda değerli olacağını vurgulamak için “Bayramdan sonra kınayı başına çal” demişler.