Bu yazımı Yüce Atatürk’e “Put,” “Put ata”, “Ata-put” demek zavallılığı içindeki bedhah, kötünün en çukurundaki kadın kisvesindeki pislikler okusun isterdim. Ama umudum yok. Okusalar zaten insan olurlardı.

Bugün yakın tarihimize geleceğiz. Yüce Ata’mızın düşüncelerine yer vereceğiz. Anadolu’nun düşmana karşı şahlanışında, Türk kadını, erkeği ile omuz omuzadır. Türk kadınının hayatını hiçe sayarak vatanı uğrunda yaptığı özveri, Bağımsızlık Savaşımızın kazanılmasında etken olmuştu. Atatürk, Anadolu köylü kadınının çalışma ve gayretleri için şöyle demişti:

“Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışmasından söz etmek imkânı yoktur. Dünyada hiçbir milletin kadını ‘Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluş ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar himmet gösterdim.’ diyemez.”

Ulu Önderimiz, kadının erkekle birlikte öğrenim yapması, sosyal, kültürel ve ekonomik hayatta görev alması görüşünü benimsemişti. Türk Medenî Kanunu'nun kabul edilmesiyle, toplumsal ve ekonomik hayatta kadın erkek eşitliği sağlanmıştı. 1930'da kadınlara belediye seçimlerine katılma hakkı tanındı. 1933'te muhtarlık seçimlerine katılma hakkına kavuştu.  1934'te yapılan Anayasa değişikliği ile Avrupa ülkelerinin birçoğundan önce, milletvekili seçme ve seçilme hakkını kazandı 

Yüce Ata, bir konuşmasında; "Türk kadını dünyanın en aydın, en faziletli ve en ağır kadını olmalıdır." demiştir.

Atatürk "Bizim dinimiz hiçbir vakit kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allah'ın emrettiği şey, erkek ve kadının beraber olarak ilim ve bilgiyi kazanmasıdır." sözü ile toplum hayatında kadının önemini belirtmişti.

Günümüzde Yüce Atamızın gösterdiği hedefe ulaştığımız söylenemez. Ancak, çok aşamalar kat edildiği de bir gerçek. Buna karşın, Ümit Yaşar Oğuzcan’ın şiirinde anlattığı Kadınların Yalnızlığı bir gün biter mi dersiniz? Bitmez. Şiir diliyle “Ben gurbette değilim, gurbet benim içimde” duygusu, hücrelerine sinmiş bir ulusun kadınlarının yalnızlığı bitmez:

 “Yalnızlığı kadınların, üşümüş, yorgun

Bir elin sallanışı açık pencerelerden

Anlatır aşkın güzelliğini uzun uzun

Kalan hatıralarla geçmiş gecelerden

Hep o eller ağlayan karşısında aynaların

Hep o çileli yüz, o bekleyen dudaklar

Bir ses kulaklarında: Belki yarın, belki yarın

Sonra yeni bir sabah, yine bomboş sokaklar

Beklemek... Yalnızlığı kadınların büyük

Pencerelerde, kapılarda, evlerde, odalarda

Ve soğuk yataklarda mahzun, kırık dökük

Bazen mağrur gözleri bir noktaya dalar da

Ansızın bir ateş basar solgun yanaklarını

Batırırlar kalplerine ince, uzun parmaklarını

Bir kez daha etrafımıza bakıyor ve diyoruz ki: Şimdi, Irak, Filistin, Lübnan, Afganistan, Çeçenistan daha dünlerde Bosna-Hersek-Kosova ve pek çok yerdeki kadınların durumunu, içler acısı tablolarla sergileyebiliriz.  Bir yandan bombalarla mücadele ederken, bir yandan tecavüze uğrayarak savaşta en büyük bedeli ödediklerini anımsayalım ve bir empati yapalım. Tanrı, beterin beterinden korusun.

Varsın Dünya Kadınlarının bir günü, ama bizim kadınlarımızın her günü kutlu olsun.

Yedi gün süren, yazılarım “kim kimle görüldü, kimden hamile kaldı, kimi aldattı, kimden boşanıyor, nereye gidiyor, ne giyindi, yeni sevgilisi kim? vb” haberler içerseydi, daha çok okunur, beğenilir miydim diye düşündüm. Ama, yetirince başımızda kara bulutlar dolaşıyor. Nazım’dan esinlenerek daima iyi şeyler düşünmeli bir yazı emekçisi, dedim.  Yazı dizimi altı yıl önce kaybettiğimiz canım arkadaşım, Saadettin Kaplan’ın bir şiiriyle bitirelim:

KADIN DENİNCE

Kadın denince aklıma deniz gelir

 Dalgalı eteklerinde rüzgâr

 Sesine hep o şarkıyı yükler

 Dalga dalga vurur sahillerime

 Burkulurken burgaçlarda umudum

 Düşlerimi bilmediğim limanlara sürükler

Kadın denince aklıma toprak gelir

 Tomurcuğa durur parmaklarım

 Bıngıldar içimde bengisular

 Karıncalar dev gıdıklar damarlarımda

 Yükselir tufanımda kadın rengi sular

Kadın denince aklıma bulut gelir

 Gönül göklerime yıldırım çeken

 Beni bende vuran saran bürüyen

 Sevdanın o ıssız sokaklarında

 Beni giyip yağmur yağmur yürüyen

Kadın denince aklıma gece gelir

 Dokunur alev gibi bir şeylere ellerim

 Ellerimi ararım gecede el yordamı

Islak bir yorgan gibi örtülür üzerime

 Ocakları tütmeyen ıssız evlerin damı

Kadın denince aklıma saç gelir

 Her telinden bir kuyuya sarkarım

 Kadın denince aklıma göz gelir

 Uçurumun çağrısından korkarım

 Kadın denince aklıma çöl gelir

 Vaha arıyorken yitiveririm

 Kadın denince aklıma sonsuzluk gelir

 Tükenir özümde bitiveririm

 Kadın denince aklıma yabancı bir şehir gelir

 Kaybolurum bilmediğim sokaklarında

 Kadın denince aklıma ateş gelir

 Tutuşurum alev dudaklarında

 Kadın denince aklıma bağlama gelir

 Bir mızrap olurum neva telinde

 Kadın denince aklıma bir gelin gelir

 Yüreği bir testi gibi elinde

 Sevdasını yüreğinden içerim

Kadın denince aklıma anam gelir

Şımarır içimde haylaz bir çocuk

 Terli avucumda yaşlı gözlerim

 Anamın verdiği o iki boncuk”