Seçimler yaklaşıyor ve bizler hâlâ seçimi kendimizin yaptığını sanıyoruz. Oysa dünya çoktan değişti. Artık bütün davranışlarımız, tercihlerimizi, alışkanlıklarımızı izliyor ve kaydediyorlar. Artık ellerinde inanılmaz büyüklükte veriler var.

Sadece bizim ülkemiz için değil Dünya üzerindeki her ülke için geçerli bu durum. Örneğin İngiltere’de seçimlere yapılan müdahale ortaya çıkarıldı ve Facebook sahibi hakim karşısına çıkmak zorunda kaldı.

Amerika’da seçimlere Rusya’nın müdahalesi uzun süre konuşuldu.

“Big brother is watching you” yani büyük ağabey seni gözlüyor sloganı ya da ön görüsü çoktan gerçekleşti. George Orwell’in 1984 adlı eserindeki büyük ağabey günümüzün yapay zekası internetidir.

Bilgisayarınızda, telefonunuzda; yazdığınız, okuduğunuz, aradığınız, izlediğiniz her şey kaydediliyor. “Büyük” bilgisayarlar analizinizi yapıyor. Sizlere nasıl mal satılacağını bulmaya çalışıyor. İnsanların fikirlerini nasıl değiştireceğini hesaplıyor. İnanın bana çok da başarılı işler çıkarıyor.

İnsanları etkilemek için, insanların aklına girebilmek için önce duygu yaratıp arkasından propaganda yapmanız yeterli. Eskiden söz ve yazıyla yapılmaya çalışılan bu işlem bütün duyulara hitap eden aletlerle; bilgisayar, telefon ve televizyon ekranlarından gerçekleştiriliyor artık.

Hepimiz ağır bir bombardımanın altındayız. Hepimizin aklıyla oynuyorlar. Gelişen teknoloji sayesinde her bölge, her semt için ayrı ayrı çalışmalar yapılabiliyor.

Örneğin bir şehirde ya da kasabada şehit varsa sosyal medya platformları üzerinden o bölge veya şehirdeki insanların karşısına sürekli o anlar çıkarılarak duygu yaratılıyor ve bu duygular sayesinde insanların kafasına istenilen yönde düşünceler sokuluyor, karşı propaganda yapılıyor.

Artık sosyal medya kullanan her insanın siyasal düşüncesini gözlemlemek mümkün. Bireylerin ilgi alanlarını kullanarak yönlendirmekte çok kolay. Hayvan severlerin karşısına hayvanlarla ilgili görüntüler çıkarılıp etkilenmeleri sağlanıyor. Bunun için çok güzel bir örnek de var. Sanıyorum 2012 yılıydı; bir anda ekranlarımız sevimli, acı çeken hayvanlarla doldu. Konu yeni çıkan yasayla sokak hayvanlarının öldürüleceğiydi. Afişlerden konuşan “sevimli” kedi ve köpekler sizleri hayatlarını kurtarmak için eylem yapmaya çağırıyordu.

Birkaç gün bu yönde ağır bir bombardımandan sonra insanlar Taksim’de toplandı. İnanılmaz bir kalabalık vardı. En başından bana sosyal bir deney gibi geldi bu durum ve canlı izlemeye gittim. Çünkü ne böyle bir yasa tasarısı vardı ne de böyle bir yasayı çıkarmak isteyenler. Ama karşımıza çıkan son derece profesyonel afişler, görseller, videolar vardı.

Sanırım bir yıl kadar sonra Gezi Parkı olayları başladı. Ve ben hep şu soruyu sordum kendime; acaba hayvanlar için birkaç günde gerçekleşen sokağa çık çağrısı Gezi Parkı olaylarının provası mıydı? Bunu öğrenmeye sanırım ömrümüz yetmez. Otuz yıl sonra organize eden kuruluşlardan, devletlerden birilerinin gizli belgeleri açıklanırsa belki öğreniriz.

Bazen kendimi bir mikroskopun altında hissediyorum. Sistem sürekli inceliyor beni. Hakkımda ne öğrenip depolarsa bir gün mutlaka kullanıyor. Satış yapıyor. Siyasal düşüncemi değiştiriyor. Bir siyasal figürü sevdiriyor diğerinden nefret ettiriyor. Siyahı beyaz, beyazı siyah, iyiyi kötü, kötüyü iyi gösteriyor.

Hakkımızda topladığı bütün bilgileri birilerine satıyorlar. Örneğin pazarlama için aranıyorsunuz ya ve soruyorsunuz kendinize numaramı nasıl buldular diye birileri sizin numaranızı ve bilginizi başka birine sattığı için. Bazen şirketler oluyor bu bazen de diğer ülkelerin gizli servisleri. Darbe ya da devrim artık ekranlar üzerinden gerçekleşiyor.

Çok zamanımız kalmadı. Birçok insanın aklına girildi; etki altına alındı. Şeytan değil bizleri yani ruhlarımızı makineler ele geçirdi.